17 Ağustos 2013 Cumartesi

Mitolojik ve Alegorik bir eser olarak ''Silmarillion''



  Silmarillion'u incelemeye devam... Daha önce bu eseri, Roman ve Kutsal Kitap olmak üzere iki farklı başlıkta incelemiştim. Bu yazı dizisindeki son durağımızda, bu eseri Alegorik yönleri ve mitolojik kökleriyle inceleyeceğim. Shall we begin?

  İngilizlerin yüzyıllar boyunca kendilerine ait bir destanı olmamıştır. Her ne kadar bazı dilbilimciler, Beowulf ve Ejderha destanı ile bazı Kuzey Avrupa destanlarını İngiliz destanlarından kabul etseler de, gerçekte has bir ingiliz destanı yoktur. Bu destanları yetersiz bulan Tolkien de, bu boşluğu doldurmak için kolları sıvar...

  Tolkien, Fin destanı Kalavela'nın büyük bir hayranıdır. O destandaki imgelemeleri ve kutsal metinlere olan göndermeleri çok yaratıcı ve büyüleyici bulur. Kendi destanını yaratmak için yola çıkarken de, model olarak aldığı arketip, Kalavela destanı olur.

  Mitolojisini yaratırken, dil bilgisel olarak İngilizce'nin bütün sınırlarını zorlar Tolkien. Derler ki, Shakespeare'den sonra İngilizce'yi bu denli ustaca kullanan başka bir yazar daha var olmamıştır. Bugünden sadece 50-60 yıl önce yazılmış olmasına rağmen, günümüzde üst düzey bir İngilizceyle bile okunduğunda anlaşılması zor olan dil bilgisi kalıpları ve anlamı bilinmeyen bir çok kelimeyle karşılaşılabilir.

 
Melkor ve Ungoliat
  Peki bu eserin alegorik ve girift yapısı neleri gizliyor? Hangi karakter neyi simgeliyor? Kutsal metinlerle arasında ne gibi bir ilişki var? Bunların biraz daha net anlaşılabilmesi ve okurken kolaylık sağlaması açısından, sizlere küçük bir alegori sözlüğü hazırladım. Okumalarınızda yardımcı olması dileği ile.

Eru - İluvatar: Tanrı, Allah, Güneş, Yüce Varlık. Dünya üzerindeki tüm dinlerde, dünyayı yaratan ve yöneten kişi olarak gösterilen her şey. Meleklerin ve insanların yaratıcısı. Onlar üzerindeki mutlak güç sahibi.
Valar: Peygamberler. 12 kişi. Dünyayı Tanrının çocukları için hazır hale getirmek için önceden gidip yeryüzünü onlara hazır hale getirmekle uğraşan çobanlar. İnsanları ve elfleri İluvatar'ın yoluna sokmaya çalışan ve onları kötülüklere karşı uyaran bilge kişiler.
Manwe: En ulu Valar. Hristiyanlık, İslamiyet ve Yahudilik'teki tüm büyük peygamberleri simgeliyor. Hz. İsa, Hz. Muhammed ve Hz. Musa olarak görmek mümkün. Ama yazarın Hristiyan olmasından dolayı, Hz. İsa'yı simgeliyor olması çok büyük bir olasılık.
Maiar: Valar kadar önemli ve bilge, ama Valar olmayan kişiler. Halife ya da Havarileri temsil ettikleri söylenebilir.
Melkor-Morgoth: Başlangıçta en ulu Valar'dan birisiyken, İluvatar'a isyan ederek düşkün hale gelen ve kötülüğün başı olan varlık. Şeytanı temsil ediyor. Şeytan da başlangıçta bir melekken, insanın yaratılışı sırasında Tanrı'ya başkaldırmış ve düşkün bir melek haline gelmiştir.
Elfler: Burada tam anlamıyla bir simgelemeden bahsedebilmek mümkün değil, çünkü melekler flu bir halde. Hem insanlara ait özellikleri var, hem de meleklere özgü bir yapıları. Ancak nefislerinin olmayışı, saf iyilikle dolu olmaları, ölümsüzlüğe sahip olmaları ve bilge kişilikleri sebebiyle, meleklere daha çok benzedikleri söylenebilir.
Tulkas: Ainur içerisindeki en güçlü Vala. Mitolojideki Helkür ve Aşil'i simgeliyor.
Ulmo: Deniz çobanı. Mitolojideki Denizlerin Tanrısı Poseidon'u simgeliyor.
Necromancer: Deccal. 
Turin Turambar: Mitolojideki Sisifos efsanesinin bir temsili. Tıpkı onun gibi, Morgoth tarafından tarifi imkansız bir acıya ve sürekli tekrar eden davranışlara mahkum.

6 Ağustos 2013 Salı

En Sevdiğim Kitaplar

  Blogu açtığımdan beri vardı kafamda böyle bir listeyle karşınıza çıkmak. Nasip kısmet işleri, bugüne denk düştü anca.
  Kitaplarla içli dışlı olan herkesin vardır kendisine göre bir ''en iyiler'' listesi. Kimisi ''en sevdiklerini'' koyar bu listeye, kimisi objektif olarak ''en güzellerini''. Benim listem ikisinin bir karışımı gibi sanki. Çok sevdiğimden bu listede olanlar da var, okurken pek keyif almadığım, ama bitirdikten sonra beni uzunca bir süre düşündürenler de. Ama her halükarda, benim en iyilerim bunlar, öyle ya da böyle. Başlayalım.

 1. Dava - Franz Kafka 


  En sevdiğim yazar Kafka'nın, en başarılı bulduğum eseri ''Dava'', bu listemde de ipi en önde göğüslüyor. Ortaya koyduğu sürreal ortam, rahatsız edici derecedeki gerçekçi bakışı, yarattığı atmosfer ve çok başarılı kalemiyle, kesinlikle çok çok çok başarılı bir eser Dava. Güncelliğini yayımlandığı günden beri hiç yitirmedi, yakın gelecekte de yitirecek gibi gözükmüyor. Gizemi hala çözülemedi, çok katmanlı alegorik yapısı sebebiyle, her çözülen imgelemi, yeni bir imgelemi doğuruyor, bu da, kitabı okuyanların hala keşfedecek çok şeyleri olduğu anlamına gelir. Şahsi olarak, okuduktan sonra Hukuk Fakültesi hayallerinden vazgeçmem çok kısa bir zaman dilimini almıştı. İkinci okumamda ise, Tanrı ile olan ilişkilerimizi işleyen yapısına hayran kaldım. Yakında çizgi romanını da elime almayı düşünüyorum, o okumadan sonra da birçok yeni şeyler keşfedeceğimden eminim. Kesinlikle okunması elzem kitapların başında geliyor, insanı anlamak, bireyi anlamak, devleti anlamak, hukuğu anlamak, yasayı anlamak, tanrıyı anlamak ve de en önemlisi, hayatın önemini anlamak için bir göz atmakta fayda var derim ben. Ayrıca Kafkaesk esintilerinin de Şato'yla birlikte en yoğun gözlemlenebildiği romandır Dava, belirtmeden geçmeyelim.

2. Yabancı - Albert Camus


   Bu kitapla ilgili konuşulacak her şey konuşuldu, söylenecek her şey söylendi zaten. Tekrar tekrar söylenebilecek tek şey, kesinlikle kışkırtıcı ve anı derecede muazzam bir eser olduğu. Bireyin topluma yabancılaşmasını ve toplumsal normların altüst oluşunu bundan daha iyi ele alan bir eser yok kesinlikle. Camus, kesinlikle en başarılı gözlemini ortaya koyuyor bu romanında. (Romancı Camus'un ulaşabileceği son noktayı görmek için 'Veba'ya, düşünen Camus'un ulaşabileceği son noktayı görmek için 'Sisifos Söyleni'ne de bir göz atın.) Bir Arap'ı öldürdüğü için değil, annesinin cenazesinde gözyaşı dökmediği için cezaya mahkum edilen Meursault'un trajedisinde, toplumun çürük yapısına ayna tutar Camus. Toplumsal yapının yozlaşmışlığını ve insanı bir birey olarak değil bir meta olarak görüşünü de yansıtır eserine. Ayrıca milliyetçi olmayan bakışıyla da hümanist bir görüntü çizer: Meursault sadece o toprakların insanı değil, dünya üzerindeki herhangi bir ülkenin herhangi bir vatandaşı da olabilir, bunu hissettirir okuruna Camus. Çok başarılı bir toplumsal gözlemin çok başarılı bir ürünüdür, Camus'un da Sisifos Söyleni'yle birlikteki zirve noktasıdır ayrıca.

3. Suç ve Ceza - Dostoyevski


  Dünya üzerinde üstadın bu başyapıtını okumayan kaldı mı? Raskolnikov'un düşüşünü ilmik ilmik dokuyuşundaki o ustalık, ruh halini kişiye yansıtmada gösterdiği beceri, mekan betimlemelerinin karakterler üzerindeki etkisini başarıyla ortaya koyduğu kalemiyle, belki de gelmiş geçmiş en ünlü metine imzasını koydu Dostoyevski. Dünyada kutsal kitaplardan ve Shakespeare'in piyeslerinden sonra en çok okunan metin ''Suç ve Ceza'', ve bunu da sonuna kadar hak ediyor. Rus edebiyatının ezelden beri büyük bir hayranıyım. Özellikle Gorki, Tolstoy ve Dostoyevski beni ayrı ayrı çok etkiliyorlar. Bu roman, Anna Karenina ile birlikte kesinlikle Rus Edebiyatının zirve noktasını temsil ediyor. Kaçımız Raskolnikov'un tefeci kadını öldürme konusundaki düşüncelerine katılmadık ki? Kaçımız Razumihin ile kardeş olmak istemedik? Kız kardeşinin fedakarlığına kaçımız üzülmedik? Sibirya günlerinde, kaçımız hüzün duymadık? Ahlakçı ya da değil, Suç ve Ceza kesinlikle bir psikoloji başyapıtıdır ve gelmiş geçmiş en sağlam kitaplardan da birisidir, benim listemde de üçüncü sıradan giriş yapmıştır.

4. Denemeler - Montaigne

  Başucu kitabım! Öylesine söylemiyorum bunu, kelimenin tam anlamıyla öyle çünkü. Montaigne gibi müthiş bir filozofun hayat hakkındaki mülahazaları, günün her an, her saati elimin altındadır. Birazcık soluklanmak için dışarı mı çıktım, yanıma denemeleri alırım. Bir kahve molası mı verdim, iPhone'umdan denemeleri okumaya dalarım. Çünkü böylesi bir dehanın, hayat hakkındaki uzun uzadıya yaptığı düşünüşlerinin ardından ortaya koyduğu bu eseri, yaşamımızın her anında bize yardımcı olacak bir rehber kitap niteliği taşır. Bir kez okumak asla yetmez! Çünkü bu, bir kerede okunarak anlaşılabilecek bir eser değildir. Bazı bölümleri, gençlik dönemimize hitap eder, bazılarını anlamak için biraz daha olgunlaşmak gerekir, bazı bölümleri ise düpedüz yetişkinlere yöneliktir. İhtiyarlıkta ise, tüm hayatımızı gözler önüne sermemize ve belki de yaşamdaki misyonumuzu tam olarak anlayabilmemize olanak sağlar, o kadarını bilemiyorum. Ama her ne olursa olsun, herkesin okuması, üzerinde düşünmesi, tekrar okuması, özümsemesi, tekrar okuması ve üzerinde tartışması gereken bir eser ''Denemeler''. Bu yapıtın üzerine, Stefan Zweig gibi bir deneme üstadının Montaigne üzerine yazdığı deneme de okunursa, birçok şey yerli yerine oturacaktır diye düşünüyorum.

Blogdaki eserle ilgili yazım: Çok iyi bir kitap, çok ''Denemeler''

5. Silmarillion - J.R.R. Tolkien

  Bu kitabı anlatmaya nereden başlamalı? Bir Kutsal Kitap olduğu konusunda anlaşmıştık önceden sizinle. Geçenlerde 2. kez hatim ettiğim bu büyük eser, en sevdiğim roman ayrıca. İngiltere'de adam akıllı bir mitolojik destanın olmamasına kafası atan Tolkien'in, İngilizlere destan armağanıdır bu. Arda evrenini yaratan İluvatar'ın, çocuklarına çobanlık etmesi için dünyaya gönderdiği Ainur'un ve isyan eden Vala eskisi Melkor'un (Morgoth) savaşının öyküsünü anlatır Silmarillion. Kitap içinde roman içinde öykü içinde destan gibi çok ilginç bir kurguya sahiptir. Dili hafiftir, ama karakter sayısı ve olay örgüsü son derece karmaşıktır, bu sebeple okuması biraz zordur, ama bitirdiğinizde, hemen tekrar okuma isteği yaratır insanda. Bu destanı son yazılarımda son derece ayrıntılı bir şekilde anlatmıştım, o yüzden burada da detaya girmek istemiyorum, merak edenler Bir roman olarak ''Silmarillion'' ve Kutsal Kitap olarak ''Silmarillion'' adlı yazılarıma da bir göz atabilir. Bu destanı Mitolojik ve alegorik olarak inceleyeceğim son yazım da yakında blogda sizlerle olacak. :)

6. Baba - Mario Puzo

  ''Ona reddedemeyeceği bir teklif sunacağım.'', ''Dostlarını yakın tut, düşmanlarını daha da yakın.'', ''Dostluk ve para zeytinyağı ve su gibidir.'', ''Ailesiyle vakit geçirmeyen bir adam gerçek bir adam değildir.'', ''Eli çantalı bir hırsız eli silahlı bir hırsızdan daha çok çalar.'', ''Para silahtır ama siyaset, tetiği ne zaman çekeceğini bilmektir.'', ''Sakın bana masum olduğunu söyleme çünkü bu benim zekama hakarettir.'', ''En zengin insan, en güçlü arkadaşlara sahip olan insandır.'', ''Düşmanlarından nefret etme bu senin yargılama yetini etkiler.'', ''Kadınlar ve çocuklar dikkatsiz olabilir, ama erkekler dikkatli olmak zorundadır.'', ''Fredo... Sen benim abimsin ve seni severim. Ama sakın bir daha aileye karşı birisinin tarafını tutma! Sakın!'', ''Sicilya'da, kadınlar tabancadan bile tehlikelidir.'', ''Tüm bu işlerle Santino uğraşacak diye düşünürdüm. Ve Fredo. Fredo da iyi olurdu. Ama senin bulaşmanı asla istemedim. Tüm yaşamım boyunca hep çalıştım. Aileme bakmak için yaptığım işlerden dolayı özür dilemem. Ve, kodamanların tuttuğu iplerle oynatılan bir kukla olmayı reddettim her zaman. Kimseye özür borcum yok. Benim seçtiğim yol bu. Ama düşünüyorum da, sen yapabilirdin. Belki sen de o ipleri tutanlardan biri olabilirdin. Senatör Corleone, Vali Corleone falan...''
  Gerçekten, bir şeyler söylemek gerekli mi?

7. Otomatik Portakal - Anthony Burgess

  Hem film hem roman versiyonu efsane olan çok az yapıt vardır, Otomatik Portakal (A Clockwork Orange) da bunlardan birisi. Hangisi daha büyük karar veremiyorum bir türlü, Stanley Kubrick'in başyapıtı mı, yoksa Anthony Burgess'in fast-food romanı mı?(Neden böyle dediğimi anlamak için Anthony Burgess'in Tuhaf Hikayesi'ne bir göz atmanızı tavsiye ederim.) Her ikisi de ayrı ayrı güzel olsa da, Burgess'in eseri çok az farkla önde geliyor benim için, tüm o klasik müzikler ve tabii ki üstad Beethoven'a rağmen. Bunun sebebi, ağır bir dili, hızlı bir kurguya yedirebilmeyi ve çok ağır sistem eleştirisi yapan ağır bir konuyu, ağırlığını kaybettirmeden rahatlıkla okutabilmeyi başarmasında sanırım. Ayrıca filmin sonundan daha etkileyici bulduğum romanın sonu da bunda bir nebze de olsa etkili. Yine de, Stanley üstada saygıda kusur etmek istemem, bilenler bilir zaten ona olan sevgi ve hayranlığımı. Okuması sarkastik bir keyif veren bir kitap bu, psikolojik olarak çok derin açıklamalara girişiyor, yarattığı dönemin ruhunu da okura birebir yansıtmayı başarıyor. Her yönüyle çok iyi, roman için oluşturulmuş argo dil de çok başarılı. Benim en iyi Kitaplar listemin de önemli bir parçası ayrıca.

Romanla ilgili yazım: Ağıt, Günümüz Gençliği Üzerine ''Otomatik Portakal''

8. Hayvan Çiftliği - George Orwell 

  1984 için, Hayvan Çiftliği'nden daha iyidir derler. 1984'ü okumadım, o yüzden doğrudur, yanlıştır bilmiyorum, ama Hayvan Çiftliğinin ne denli büyük bir ''peri masalı'' olduğunu ve sesinin ne denli kuvvetli olduğunu pekala biliyorum. Orwell'ın sistem eleştirisi yaptığı bu alegorik eser, okuması son derece keyifli ve üzerinde düşünmesi de bir o denli yorucu bir masal. Her bir hayvanın, tarihten önemli bir kişiyi temsil ettiği kitapta, özellikle Napoleon = Stalin ön plana çıkan karakter oluyor. Orwell'ın Komünizm'den Faşizm'e geniş bir yelpazede sistem eleştirisine soyunduğu eserinde, ucundan kıyısından dokundurmadığı tek sistem Kapitalizm olarak kalıyor, ki geçen yıllarda ortaya çıkan ''Hayvan Çiftliği sipariş bir eser mi?'' ve ''Orwell Amerikan casusu muydu?'' sorularının ciddiyetini artıran bir unsur bu. Ancak öyle ya da böyle, bu sorular doğru da olsa yanlış da, anlattıklarından ve güncelliğinden bir şeyler yitirmeyecek bir eser bu, ancak anlamını yitirecektir şüphesiz ki.

Romanla ilgili yazım: Bir Peri Masalı ''Hayvan Çiftliği''

9.Çocuk Kalbi - Edmundo de Amicis 

  Çocukluğumun kitabı, ilk gençliğimin kitabı, hayatımın kitabı. Bana kitap okumayı sevdiren kitaptır bu. Daha henüz 2.sınıfa giderken, abimin öğretmeni öğrencilerine bu kitabı ödev vermiş, abim de kitap okumayı pek sevmeyen birisi olduğu için, bu kitabı aldığı gibi kitaplığın karanlık köşelerine fırlatmıştı. Ben de çocuk aklıyla, bu defterin kabını çok beğendiğimden, içinde ne olduğunu hep merak etmiştim, ama abimin kızacağı düşüncesiyle hiç açmamıştım. Sonunda merakım korkuma galip geldi ve o defterin kapağını kaldırdım, bir de ne göreyim, önümde kelimeler deryasından oluşan bir kitap duruyordu. Okumaya başlamamla kendimi bambaşka bir dünyada bulmam bir olmuştu. O günden sonra, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.(Hüzünlü bir melodi)
  Ama çocuklara hitap eden tarafı bir yana, yetişkinlere de söyleyecek çok sözü var Çocuk Kalbi'nin. Bir çocuğa iyilik yapmak istiyorsanız, ona Çocuk Kalbi'ni okutun, demiş bir düşünür. Ne de güzel söylemiş. Çocuklara bir şeyler öğretmek istiyorsanız, onlara Çocuk Kalbini okutun. Çocukları anlamak istiyorsanız, Çocuk Kalbini okuyun.