tag:blogger.com,1999:blog-39007142073621577542024-02-19T08:17:59.886-08:00Kalemimden yansıyanlarAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.comBlogger71125tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-74982018168198892562014-12-12T02:56:00.000-08:002014-12-12T02:56:01.528-08:00Modern Çağın Hümanisti: J. M. Coetzee ve 'Öteki' Algısı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbHmvXDrOTxogyohNsHTZGqqsLA9DslolrlNPo1cXABP_f7u1CYT7Xn7b3CEO-eFUOv9ETiHsyV5WtKRNhZ-3wwmaF2TxPCsJymJ0jWVxVhhtaz9xTKxJLiI07Jd-_7MTBXCPfWU0Stnw/s1600/coetzee_john.poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbHmvXDrOTxogyohNsHTZGqqsLA9DslolrlNPo1cXABP_f7u1CYT7Xn7b3CEO-eFUOv9ETiHsyV5WtKRNhZ-3wwmaF2TxPCsJymJ0jWVxVhhtaz9xTKxJLiI07Jd-_7MTBXCPfWU0Stnw/s1600/coetzee_john.poster.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
''Birileri acı çekerken,' dedim kendi kendime, 'buna tanık olanların sorumluluğu o acının utancını taşımaktır.''<br />
<br />
''Gördüğümüz ancak bir şey yapamadığımız acıların utancını yaşayanları'' yazar Coetzee. Batının çökmüş ahlak ve ideolojisini eleştirir sıkça. XVII. yy'dan itibaren gelişen sömürgeciliği ve demokrasi adı altında yapılan vahşetleri ustalıkla hicveder. Ancak anlayışlı bir yazardır, hümanist diye adlandırmamız ondan: eserini kaleme alırken, zorbaya da, barbara da aynı anlayışla yaklaşır. Onu sofistike kılan da budur zaten.<br />
<br />
Man Booker ödülüne iki defa layık görülmüş, Nobel Ödül'lü ve Güney Afrikalı yazar Coetzee'nin ''Barbarları Beklerken'' adlı romanı geçti elime. 1980 yılında basılmış, hayali bir ülkenin sınır kasabasında geçen ve devlet ile barbarların mücadelesini işleyen bir roman bu. Anlatılan hayali ülkenin, yazarın yaşadığı Güney Afrika toprakları olduğunu anlamak için ille de önüne gelene nobel dağıtan İsveç Jürisinden olmaya gerek yok. Malumun ilanı: 80'li yıllarda Güney Afrika'da zirve noktada olan ırkçılığı ve 'apartheid' rejimini işler yazar romanında. Bahsi geçen barbarların, Güney Afrikalı zenciler olduğu çok açık, ancak kitabın evrensel boyutunu da atlamamak gerek. Pekala barbarlar Avrupa'daki göçmenlerin, Almanya'daki Türklerin, Amerika'daki siyahilerin ya da ülkemizdeki kürtlerin yerine de konulabilir çünkü.<br />
<br />
''Barbarları Beklerken'' ismiyle müsemma bir kitap. Romanın başından sonuna dek bir tehdit unsuru olarak iktidar tarafından dillendirilen barbar kavimler, hiçbir yerde apaçık bir şekilde karşımıza çıkmaz. Aslında kimseye bir zararları olduğu da söylenemez, kendi hallerinde yaşayıp giden, bir garip kavimdir sadece. Barbar kavramı, imparatorluk otoritesinin yani 'zorba'nın ürettiği içi boş bir kavramdır. İktidar onlara böyle dediği için onlara barbar deriz. İşin ilginç yanı, bunu hiçbir şekilde sorgulamadan kabulleniriz de. İstediği şeyi, göstermek istediği şekliyle topluma kabullendirebilme gücü, emperyalizme büyük bir meşruiyet alanı sağlar: yaptıkları bütün eziyet ve zulümleri ''barbar tehdidi'' sebebiyle haklı gösterebilirler çünkü. Bu da onlara halkı daha fazla sömürme ve köleleştirme olanağı verir. İşleri bittiğinde de, geride kalanları umursamadan çekip giderler öylece. Geride onlara hesap sorabilecek kimse kalmamıştır çünkü, tıpkı kahramanımızın başına geldiği gibi, hepsi ''susturulmuşlardır.''<br />
<br />
Sömürge devletler ve onların yönetimindeki insanlar için çağlar boyunca sadece kan, vahşet ve gözyaşı olmuştur ve bu düzen bu şekilde sürmeye de devam edecektir. Bu açıdan bakıldığında Coetzee'nin bir distopyadan ya da hayali bir takım şeylerden bahsettiğini söylemek son derece yanlıştır. O, saf bir şekilde realiteyi ortaya koymuştur. Beklenen barbarlar hiçbir zaman gelmeyecektir ancak birileri barbar olarak nitelendirilmeye ve başka birileri de bu sebeple acı çekmeye devam edecektir.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjud-m5u5ugB5h2rKwPI_rLg3BX7Ri18G1Ghc0_0eb2EHbvuKg3cgUkc_XfC_bWs95xRwomDTTmSTd099HivpfgdOy2RKzv3taTGTMKfNEK6Ed9XTMDa_lTHCPt14feAw2JCuiaJCP0nKA/s1600/226249.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjud-m5u5ugB5h2rKwPI_rLg3BX7Ri18G1Ghc0_0eb2EHbvuKg3cgUkc_XfC_bWs95xRwomDTTmSTd099HivpfgdOy2RKzv3taTGTMKfNEK6Ed9XTMDa_lTHCPt14feAw2JCuiaJCP0nKA/s1600/226249.jpg" height="200" width="138" /></a></div>
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-14779948112463319832014-12-10T06:22:00.002-08:002014-12-12T15:25:10.745-08:00Benlik Duygusu Gelişmemiş Türk Toplumu ve Orhan Pamuk Romanı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmynAUm3TTnzRS9aXcN2mysLq_bMxjF9mnFPwVXxr6xA0NMCeohLr2xAfRL5DGHRHOxKtORQY1DlrCewqznXyBD15w2v7LMq3rL4Q2LDiN3MhIofk5Yloxn1t2kV0HbYzsY6miwYOVxXE/s1600/orhan-pamuk-getty-spencer-platt-101206-lede.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmynAUm3TTnzRS9aXcN2mysLq_bMxjF9mnFPwVXxr6xA0NMCeohLr2xAfRL5DGHRHOxKtORQY1DlrCewqznXyBD15w2v7LMq3rL4Q2LDiN3MhIofk5Yloxn1t2kV0HbYzsY6miwYOVxXE/s1600/orhan-pamuk-getty-spencer-platt-101206-lede.jpg" height="264" width="640" /></a></div>
<br />
Bireyciliğin (individualism) tarihsel kökeni, XVII yy. Kıta Avrupasına, Fransa'ya kadar gider. İlk olarak Montaigne'in denemelerinde ortaya çıkmış, ardından büyük bir hızla bütün bir avrupa edebiyatını ve felsefesini etkilemiş, siyaseti, hatta ekonomiyi dönüştüren ve yönlendiren bir konuma gelmiştir. Toplumu bireylerin oluşturduğu gerçeğinin artık göz ardı edilemeyeceğini ve bireylere daha fazla özgürlük verilmesi gerektiğini savunan bireycilik, avrupa ve yeni dünya'da fırtınalar estirirken, benliği geri plana iten, dinin ve mistisizmin ön planda olduğu doğu topluluklarında -ve pek tabii Osmanlı Devleti'nde- edebiyat ya da felsefe sahasında herhangi bir karşılık bulamamıştır.<br />
<br />
Bireycilik, Osmanlı'ya ilk olarak, değerli pek çok farklı fikir akımıyla birlikte Tanzimat döneminde girdi. Ancak edebiyat sahasında kendisini gösterebilmesi için, yaklaşık yarım asrın geçmesini beklemesi gerekti. İlk olarak Servet-i Fünun döneminde bireyci yaklaşımla eser kaleme alan yazarlar ortaya çıktı. Bu dönemde yazan Halit Ziya, Mehmet Rauf, Celal Sahir gibi bireyci romancılar, çok kıymetli yapıtlar meydana getirmiş olmalarına rağmen, halk tarafından sürekli 'elitist olmakla' itham edildi. Bu, batı'yla ilk kez tam anlamıyla karşı karşıya kalan bir doğu toplumunda anlayışla karşılanabilecek bir durumdur. Çünkü çok yakın bir zamana dek resimler çizmenin, musiki terennüm etmenin günah sayıldığı, romanın ikinci sınıf görülerek şiir karşısında aşağılandığı bir yapının yaşadığı kültür şokunu atlatabilmesi ve zihinlerini yeni fikirlere açabilmesi, tarih boyunca bütün topluluklarda uzun bir sürecin sonucunda gerçekleşebilmiştir. (Avrupa'nın rönesansı yapabilmek için sekiz yüz sene beklediğini unutmamak gerek.)<br />
<br />
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte topyekün girişilen batılılaşma hareketleri, her ne kadar halka bütünüyle sirayet edememiş olsa da, önemli bir toplumsal dönüşüm yaratabilmeyi başardı. Ancak büyük bir imparatorluk dönemi boyunca kendi kaderine terk edilmiş Anadolu, Cumhuriyet Döneminde de kendi başına bırakılınca, ortaya köylünün dert ve tasasını önemsemeyen devlet yapısına bir tepki olarak köy romancılığı çıktı. Başını Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Kemal gibi aklen ve vicdanen 'Kemal' isimlerin çektiği bu edebi süreç, uzun bir süre edebiyatımıza damgasını vurdu ve Cumhuriyet Sonrası Türk romancılığını şekillendiren ana unsur oldu. Bundan böyle Türk romancılığı iki ana koldan ilerledi: ya toplum mühendisliğine girişen, köylüyü aşağılayan, küçük gören ideolojik yazarlar çerçevesinde, ya da köylüyü yücelten, olmadık değerler yükleyen, sıkıntı ve problemlerini işleyen köy romancıları üzerinde yükseldi. Bu süreçte şehir insanı ve onun küçük dertleri unutuldu, önemsiz görüldü.<br />
<br />
Uzun süredir uyumakta olan bireyciliği, romanımıza yeniden üfleyen ve dirilten ilk olarak Oğuz Atay olmuştur. Özellikle ''Tutunamayanlar'' adlı muhteşem yapıtıyla, sadece edebiyatımıza çok büyük bir roman armağan etmekle kalmıyor, aynı zamanda Halit Ziya'dan beri bakir kalmış bireyciliği, yeniden edebiyatımıza kazandırıyordu.<br />
<br />
Oğuz Atay'ı Yusuf Atılgan'ın bir başka muzzam romanı ''Anayurt Oteli'' izledi. Romanın ölümsüz kahramanı Zebercet, sıkıştığı Anayurt Oteli'nde kendi varlığını sorgularken, yazarımız da bireyciliğin derinlerine nüfuz ediyordu.<br />
<br />
Bu iki ''baba'' isim, edebiyatımıza bugüne kadarki en büyük ödülünü kazandırmış olan o kişinin hazırlayıcısıydılar: 1978'de, henüz 22 yaşındayken kaleme aldığı ''Cevdet Bey ve Oğulları''ndan itibaren yazdığı her eserle bir öncekini aşmayı başarmış olan Orhan Pamuk'un!<br />
<br />
Pamuk, postmodern teknikle yazdığı romanlarıyla, edebiyatımıza benlik duygusu en yüksek yapıtları kazandırdı. Henüz ilk kitabı ''Cevdet Bey ve Oğulları'', aynı anda iki önemli ödülün sahibi oldu: Milliyet ve Fethi Naci Roman Ödülleri. Bu romanda, II. Meşrutiyet Döneminde yaşayan tek türk tüccar olan Cevdet Bey'in ve onun çocuklarıyla torunlarının üzerinden, Osmanlı'nın son dönemiyle, Cumhuriyetin ilk iki kuşağına son derece eleştirel bir bakış atarken, aynı zamanda varlık sebebinin arayışı içerisinde olan yeni Türk Burjuvasının günlük sıkıntılarını da incelikle kaleme aldı. Bu daha önce görülmemiş bir şeydi: İlk kez bir yazar ortaya çıkıyor ve pazar gezmelerinden, radyo başında müzik dinlemelerinden, reçelli ekmeğin lezzetinden ve bunun gibi hayatımıza dokunan küçük detaylardan bahsediyordu. Bu romanını, daha karanlık bir yapıya sahip ''Sessiz Ev'' takip etti. Karakterler benzerdi, ancak dil ve üslup çok daha karamsardı. Bu romanında babaanesine ziyarete giden ve aynı zamanda bir süreliğine tatil yapan üç kardeşin öyküsünü, arka planda '80 darbesinin karamsar atmosferiyle birlikte işliyordu. Birinci kişili anlatım tekniğini kullanan yazarın, romandaki 5 farklı karakterin gözünden olayları kaleme alıp, sadece kız kardeşi es geçmesi enteresandı. Ayrıca bu kız kardeşin komünist olduğu da belirtilmeli. '70'lerdeki sağ-sol çatışmasında, kimsenin komünistlerin fikirleriyle ilgilenmemesi ve komünistlerin kendisini ifade alanı bulamamasına yapılmış, ince bir göndermeydi bu. Sessiz Ev'i takip eden ''Beyaz Kale'', yazarın postmodernizme geçiş romanıdır. Batılı ve eğitimli bir köle ile kölenin sahibi bir Osmanlı Efendisinin ilişkisi ile, doğu-batı çatışmasını ve kimlikleri inceleyen, son derece bireysel bir romandı bu. Evine kapanıp günlerce uzayla, astronomiyle, edebiyat ve felsefeyle uğraşan, kölesine kardeşiymiş gibi davranan bir Osmanlı insanı, ecdadını hep at sırtında cihat ederken görmeye alıştırılmış bir toplumda tuhaf karşılandı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjT6wPlVWZSxurArtr8HB4wcfVn_eduBZftSwdDDfB_VF0gzqwcbLW8LL9WWMicmaGd5sn8-olrVjZATYL_t0NjdJG6JMVfSyUCvgwkd2rAdZvJWAmXcHAlzww-oHvy9V-COGYb_-4J3n4/s1600/pamuk_postcard.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjT6wPlVWZSxurArtr8HB4wcfVn_eduBZftSwdDDfB_VF0gzqwcbLW8LL9WWMicmaGd5sn8-olrVjZATYL_t0NjdJG6JMVfSyUCvgwkd2rAdZvJWAmXcHAlzww-oHvy9V-COGYb_-4J3n4/s1600/pamuk_postcard.jpg" height="320" width="225" /></a></div>
<br />
Yazarın bugüne kadar en çok tartışma yaratan kitabı ise şüphesiz ''Kara Kitap''tı. Burada kendisini terk etmiş eşini aramaya çıkan Galip'in maceralarını ve insanın şehirle temaslarını, mükemmel bir İstanbul tasviriyle birlikte takip ederiz. Galip'in arayışı, aslında kendi içine doğru yaptığı ve karanlık noktalarını keşfettiği bir yolculuktan başka bir şey değildir. Şehir ise bu romanda bir fon olmaktan çıkar, en kirli, pis ve karlı haliyle bir roman karakteri olarak baş köşeye oturur. Orhan Pamuk, ''Yeni Hayat'', ''Masumiyet Müzesi'', ''Kar'' gibi romanlarında da şehir insanını, aydın kesimi ve bugün ''Beyaz Türkler'' dediğimiz burjuvanın küçük dünyasını anlatmayı sürdürür.<br />
<br />
Bu süreçte Türkiye'de de önemli gelişmeler olmuştur. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kalkışılan Batılılaşma hareketi, öze nüfuz etmeyi başaramaz. Ayrıca toplum mühendisliğinin sınırlarında gezen bir takım yenilikler ve inkılap hareketleri, farklılıkları yok sayan belli başlı söylem ve uygulamalar, gelecek nesillere belli başlı sıkıntıları miras bırakmıştır. Ardından gelen Menderes ve Demokrat Parti iktidarındaki on yıl, tek parti yıllarını mumla aratacak kadar baskıcı, iktidarın toplumun her alanına hakim olmaya çalıştığı, medyayı susturan ya da susmak zorunda bırakan, Marshall yardımlarını çarçur etmekle meşgul olunmuş bir dönemdir. 27 Mayıs günüyse, memleket ilk kez yatağından asker botlarının ve tankların sesiyle uyanır. '60'lar darbe söylentileri, ard arda yapılan darbe girişimleri, kötü giden ekonomi ve ''Morrison'' Süleyman Demirel'in sahneye çıkışıyla hatırlanan bir kayıp nesildir. '68 kuşağıyla kıpırdanan gençliğin başına da, 12 Mart yumruğu iner. 70'lerse bu ülke tarihinin gördüğü en acı günlerdir. Sağ ve Sol kavgaları arasında kan gölüne dönen sokaklar, Maraş katliamı, irticanın tırmanışı derken, siren bir kez daha acı acı çalar ve Ecevit'in deyimiyle ''biri çıkar, düdüğü öttürür ve oyun biter.'' 12 Eylül, Cumhuriyet tarihimizdeki en karanlık sayfadır. Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan işkenceler, 82 anayasası, kendisini Atatürk sanan ''Kenan Paşa'' adında bir zat ve Turgut Özal, bu dönemden geriye kalanlardır. Özal dönemiyse, ülkenin dışa açıldığı ve liberalizm adı altında bir çok ahlaki değerin ayaklar altına alındığı yıllar olarak yerini 90'lara, Madımak'a ve Kürt'lere yapılan zulümlere bırakır. 90'larda, PKK ile mücadele adı altında, ülkenin Doğu Bölgesine tam anlamıyla işkence yapılmıştır. Boşaltılan köyler, köy korucuları, askeri yığınak derken, bölgeden ateş hiç eksik olmamıştır. Ayrıca siyasetin lakayit tavrı, aylarca kurulamayan koalisyon hükümetlerinin günler içinde bozulması, ekonomideki çöküş ile, 90'ları kimse iyi hatırlamaz. Bu kötü durum, insanları da son çözüm olarak kötünün kötüsüne, ''Milli Görüş gömleğini çıkarmış'' AKP hükümetine yönlendirir.<br />
<br />
İşte ülkenin bu karmaşık ikliminde, esasında kimsenin edebiyatla uğraşacak hali yoktur. Osmanlı ve öncesinde dinin tahakkümü altında yaşamış olan toplumumuz, Cumhuriyet Döneminde ise siyasi kamplaşmalar, askeri darbeler ve iktidarların hayat tarzına adeta ''tecavüz edercesine'' müdahaleleriyle karşı karşıya kalmış, ülkenin içinde bulunduğu bu durum bireyci fikrin filizlenmesi ve gelişmesine müsaade etmemiştir. Bu da edebiyat ve fikir sahamızı etkilemiş, romanımızda belli başlı dar kalıpların dışına çıkmamız istisnai durumlar haricinde pek mümkün olmamıştır. İşte bu sebeple Orhan Pamuk romanı, aydınlarımızın büyük çoğunluğu tarafından sevilmemiş ve karşılık görmemiştir. Toplum ise, ermeni tehciri tartışmaları altında meseleye siyasi yaklaşmış, hiç okumadığı bir yazarın eserlerini değersiz olmakla itham etmiştir.<br />
<br />
Bugün dünyada en çok saygı gören edebi eserler, bireyi esas alanlar olarak göze çarpmaktadır. Son dönemde daha sık çıkmaya başlayan popüler ve değersiz romanların edebiyatımıza büyük zarar verdiği ve edebi yazınımızın bir silkelenmeye ihtiyaç duyduğu açıktır. Kim bilir, belki de Orhan Pamuk'un yakın zamanda çıkacak yeni romanı bu silkelenmeyi gerçekleştirebilir.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-69469319880675570652014-11-22T10:34:00.001-08:002014-11-22T10:35:28.111-08:00Modiano ve ''Önemsizleşen'' Nobel<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhg7Jzi28_IVmTC6p6SpZlONdkcANWGz0c1-1t9oPbYv0Na_1Z1OBfOZyCtN4rg4_GJJeGb8rP4IElmtDg8xkjsCMWCbaEU43bL11Z_BzfWBKoPIbUOD7EpyFxJ-QnyN41aaNiE8rf5MnQ/s1600/modiano.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhg7Jzi28_IVmTC6p6SpZlONdkcANWGz0c1-1t9oPbYv0Na_1Z1OBfOZyCtN4rg4_GJJeGb8rP4IElmtDg8xkjsCMWCbaEU43bL11Z_BzfWBKoPIbUOD7EpyFxJ-QnyN41aaNiE8rf5MnQ/s1600/modiano.jpg" height="265" width="400" /></a></div>
<br />
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; margin: 0px; padding: 0px;">
Bu yılın Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan 69 yaşındaki Fransız öykücü Patrick Modiano oldu. Kabul etmek gerek, bu ödül hepimiz için sürpriz oldu! Bizim ya da dünyanın geri kalan kısmının yakından tanıdığı bir yazar değildi, ancak ödüle şaşırmamızın sebebi yalnızca bilinmeyene karşı takındığımız önemsemez ve biraz da kibirli tavır değildi. Çünkü Modiano, ödül üzerine açılan bahislerde de üzerine en az şans tanınan kişiydi, ancak bir şekilde aradan sıyrılıp ödüle uzanmayı başardı.<br />
<br /></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; margin: 0px; padding: 0px;">
Modiano ödülü kazandıktan sonra, hakkında konuşabilme cüretini kendimde bulabilmek için hemen sahaflara koştum ve ''tozlu raflar arasında'' bulabildiğim doksan üç baskılı iki Modiano kitabını da aldım. ''Bir Sirk Geçiyor'' ve ''Yıkıntı Çiçekleri'' ismindeki bu iki kitap, bu süreçte okuduğum Modiano kitapları oldu. Muhtevasındaki hikayeleri genel anlamıyla beğendiğimi itiraf etmek zorundayım. Çarpıcı, kısa ama etkili, ''burjuvazinin gizli çekiciliğini'' yerden yere vuran öyküleriyle Modiano, entellektüel kişiliğini takdir ettiğim ve saygı duyduğum bir yazar olmayı başardı.<br />
<br /></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; margin: 0px; padding: 0px;">
Ancak Nobel ödülünü kazanacak kadar büyük bir yazarla mı karşı karşıyayız? Üstelik bu ödül için yarıştığı adaylar arasında bu ödülü çoktan almış olması gereken ancak ''ne hikmetse'' bir türlü kendilerine sıra gelmeyen Murakami, Maalouf, Kundera gibi yazarlar da varken? Esas tartışılması gereken soru bu ve cevabı maalesef ki ''hayır.'' Peki ödül neden Modiano'ya gitti? Ayrıca geçen sene bu ödülü kazanan Kanadalı Alice Munro da bir hikayeciyken? Bunun iki cevabı var: Birincisi, Modiano'nun bir Fransız oluşunda saklı. Fransa Kültür Bakanlığı'nın yapmış olduğu lobi faaliyetlerinin bu ödüldeki etkisi yadsınamaz. İkinci cevabıysa, bırakalım bir Nobel Komite Üyesi versin: ''Çünkü öbür yazarlar fazla ünlü.'' Nobel'in içler acısı halini özetleyen bir cümle!<br />
<br /></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; margin: 0px; padding: 0px;">
Bundan yirmi yıl önceye kadar Boris Posternak'a, Hermann Hesse'ye, Andre Gide'e verilen bu ödülün, Alice Munro, Tomas Tranströmer ve Patrick Modiano gibilerine kalmasına elden ancak üzülmek gelir!</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-91059086747221923892014-08-26T09:24:00.000-07:002014-08-26T09:24:32.960-07:00O Yazmasaydı Biz Çıldıracaktık : Sait Faik Abasıyanık<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWqX1S3eWBVuiJVnjdm1I_1BffOtfpHv-l7XAJeUlnkt-I8bWsPypmkYjbTecI9XqX2WbCDdPFi2OZYxtcYJdokrAdX-cM4cjs7IYqFJR5cdwDU0lAbV0NgxS1m67kQi_ksqKSZ1J7OI4/s1600/saitfaik.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWqX1S3eWBVuiJVnjdm1I_1BffOtfpHv-l7XAJeUlnkt-I8bWsPypmkYjbTecI9XqX2WbCDdPFi2OZYxtcYJdokrAdX-cM4cjs7IYqFJR5cdwDU0lAbV0NgxS1m67kQi_ksqKSZ1J7OI4/s1600/saitfaik.jpg" height="221" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Ortaöğretim'e geçen her lise talebesinin edebiyat müfredatında karşılaştığı ve hakikatinde hiçbir şey bilmediği onlarca değerli yazarımızdan birisidir Sait Faik; ancak öykücülüğümüze verdiği nefesle birçoğundan daha önemli bir mevkiidedir. Küçük insanı, balık mavnalarını, kayıkçı ihtiyarları, kasabı, manavı, bakkalı ve onların küçük dertlerini anlatır hiç kimsenin başaramayacağı bir yalınlık ve üstünlükle. Üstelik bunu yapabilmek için onlardan birisi olması gerekmez, çünkü hüsnüniyet ve güzel adam olma hali, çalakalem yazdığı birçok öyküsüne dahi hayat öpücüğü katmıştır. Edebiyatımızın hırçın çocuğudur. Delifişektir, atılgandır, heyecanlıdır. Ama bütün bunların ötesinde büyük bir olgunluğu ve sıkılganlığı da vardır. Günlerden birinde, onuruna düzenlenen bir gecede, ona verilecek ödülün duyurulması sırasında, salon alkış ve tebrik sesleriyle inlerken o, utancından koltuğunda kaykılmış, neredeyse yerle bitişik bir konuma gelmiştir.Sonunda alkışlar dinip seyirciler yerlerine oturduğu vakit o, büyük bir alçakgönüllülükle sahneye çıkmış ve sadece teşekkür etmekle yetinmiştir. Bu onun egosunun ya da kendisini büyük görmesinin değil, utancının ve sıkılganlığının ispatıdır. En yakın dostu Orhan Veli'dir. Yaşar Kemal'le, Oktay Rifat'le, Rıfat Ilgaz'la arkadaşlık eder. Hali vakti yerindedir, ancak o kadar har vurup harman savurur ki, hastalanıp yatağa düştüğünde, tedavi masraflarını ödeyecek gücü kalmaz. Buna rağmen isyanı parasızlığına değil, yaşamaktan büyük keyif aldığı bu hayatın, tenden bu kadar erken yaşta çıkacak olmasınadır.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFs3bVezAMQGLqP_8-Xy9kLZTNerQQwRGcfxS_86B1pYQIvQzQRECEjHHxQJe9EBza7PCjlK9cHma3aJOLRoc8MU7oX7jHi-WosIS-il5-vlHf5GNoUmgEtjsYXZMyY5cBFyQvtn9O_U8/s1600/94068_sait_faik_abasiyanik_hayati_ve_eserleri_3.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFs3bVezAMQGLqP_8-Xy9kLZTNerQQwRGcfxS_86B1pYQIvQzQRECEjHHxQJe9EBza7PCjlK9cHma3aJOLRoc8MU7oX7jHi-WosIS-il5-vlHf5GNoUmgEtjsYXZMyY5cBFyQvtn9O_U8/s1600/94068_sait_faik_abasiyanik_hayati_ve_eserleri_3.jpg" height="200" width="146" /></a> O her zaman güzel yaşadı. Parası varsa dostlarını en güzel otellerde ağırlardı, parası yoksa da evsizlerle birlikte Karaköy'deki banklara sığınırdı. Vapur seyahatlerinde genç kızlarla flört ederdi. Kahvaltının tadını simit ve çayda buldu, bir de yanına peynir olsa, tadından yenmezdi. Annesini çok severdi, onun gözüne girmek ve kendisini ona beğendirebilmek için yapmayacağı hiçbir şey yoktu. Yazarlıktan kazandığı ilk parasıyla annesine hediye aldı. Hayata karşı hep gülümsedi, hayat ona pek gülmese bile. Olsundu, hayat uzundu, yaşamak gerekti. Bir gün acı haberi aldı. Siroz olmuştu, sıkı bir perhiz yapmalı ve hastaneye yatmalıydı. Önce doktorunu dinledi, tuzsuz peynire, şekersiz çaya eyvallah dedi. Ama bu sıkı hastane yaşamına, üç ay dayanabildi. ''Doktor'' dedi, ''kurtulacak mıyım?'' Doktor gerçekçiydi, her şey iyi gitse bile, umut çok azdı. ''O zaman gidiyorum.'' dedi Sait Faik. Mademki ölecekti, o zaman son zamanlarını da güzel geçirmeliydi, ucunda acı içinde kıvranmak olsa da. Nitekim öyle yaptı, uzun süre dayanmaya çalıştı, içkiyi rakıyı bırakmadı, bilakis daha da çok içti. Ama ölüm onu pençesine almıştı bile.Ölüm bir 1954 günü, o yılın en acı, en soğuk günlerinde, onu en sevmediği yerde, bir hastane koğuşunda, yapayalnız ve acılar içinde kıvranırken, onu hayat ağacından koparıp aldı. </div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghpGUmTHgMnDHBh7KfUjn2h0buzFuVxoTVUuoMMYVJcHmBFedeQPX0E1oOief2g6k6GmYnORvxQ436PnruV4nw_fZ-m7UfNdnCeZHyGvJxZ6oGPOCjZ_3elhQJHf-87quexUPEDvRaWD8/s1600/Burgazada_ABASIYANIK-SAIT-FAIK-KOPRGIYLE-SAIT-FAIK-MUZESI-e1366363595403.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghpGUmTHgMnDHBh7KfUjn2h0buzFuVxoTVUuoMMYVJcHmBFedeQPX0E1oOief2g6k6GmYnORvxQ436PnruV4nw_fZ-m7UfNdnCeZHyGvJxZ6oGPOCjZ_3elhQJHf-87quexUPEDvRaWD8/s1600/Burgazada_ABASIYANIK-SAIT-FAIK-KOPRGIYLE-SAIT-FAIK-MUZESI-e1366363595403.jpg" height="262" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghpGUmTHgMnDHBh7KfUjn2h0buzFuVxoTVUuoMMYVJcHmBFedeQPX0E1oOief2g6k6GmYnORvxQ436PnruV4nw_fZ-m7UfNdnCeZHyGvJxZ6oGPOCjZ_3elhQJHf-87quexUPEDvRaWD8/s1600/Burgazada_ABASIYANIK-SAIT-FAIK-KOPRGIYLE-SAIT-FAIK-MUZESI-e1366363595403.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><br /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Sait Faik, bir ada insanıydı, Burgaz'lıydı. Adaya aşıktı, yaşamın lezzetini orada buluyordu. Sakarya'da doğup büyümüş, lise tedrisatı için İstanbul Erkek Lisesi'ne yazılmıştı. Burada, öğretmeninin koltuğuna toplu iğne koyup onun kıçına tarif edilemez acılar yaşattığı için aldığı disiplin cezası nedeniyle fazla tutunamadı ve ortaöğrenimini Bursa'da tamamlamak zorunda kaldı. Bir süre Darülfünun'da Türk Dili ve Edebiyatı okudu. Sırf babacığının gönlünü yapmak için, iktisat öğrenimi görmeye İsviçre'ye gitti. Halbuki onun asıl amacı güzel kızlarla bir arada olmaktı sadece. Lozan'da da pek tutunamayan Sait Faik, oradan Fransa'ya geçti ve bir süre orada ikamet etti. Dört yıl boyunca orada kaldıktan sonra İstanbul'a döndü ve kısa bir süre bir yetim mektebinde türkçe öğretmenliği yaptı. Bu sırada, ilk öykülerini yazmaya başlamıştı. Babasının kapalı çarşı'da açtığı tahıl dükkanını yönetmesi için yaptığı müthiş ısrarlara dayanamayarak oranın başına geçti, ancak kaderin bir cilvesiyle orada da muvaffak olamadı. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Sait Faik, tanrının ona verdiği mesajı almıştı, önünde tek bir yol vardı. O yola girmek ve devam etmek istiyordu, ancak babasından çekiniyordu. Babasını 1939'da kaybetti, nur içinde yatsın. Bu acı kaybın ardından, kararını verdi, artık tamamiyle öykü yazmaya odaklanacaktı.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Neden öykü yazdığını soran bir dostuna, ''Yazmasaydım çıldıracaktım!'' cevabını vermişti Sait Faik. Gerçekten de öyleydi, birbiri ardında hikaye kitaplarını yayınlamaya başladı. Babasının ölümünden kısa bir süre sonra, annesiyle birlikte Burgazada'ya taşınmışlardı. Buradaki insanlar, onun öykülerinin başkarakterleri oldular. Bunun izlerini en net şekilde, ''Stelyanos Hristopulos Gemisi''nde görmek mümkündür. İkinci Dünya Savaşı sırasında, kısa bir süre muhabirlik de yaptı, ancak bu macerada da muvaffakiyet sağlayamadı. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Sait Faik'in öykücülüğünü iki döneme ayırmak, sanıyorum ki yanlış olmaz. Birinci dönemi, 1936-1948 yılları arasındadır. Bu yıllarda yayınladığı eserleri <b><i>Semaver(1936), Sarnıç(1939) </i></b>ve <b><i>Şahmerdan(1940) </i></b>kesit öykücülüğünden çok uzakta olmamakla birlikte, olay hikayesine daha yakın tarzda kaleme aldığı yapıtlardı. Bu üç kitabın temel özelliği, yaşamın güzelliğini, işçilerin alın terini, küçük insanın küçük sorunlarını, lezzetli, keyifli ve de en önemlisi, umut dolu bir bakışla yansıtıyor olmasıydı. Sait Faik'in edebiyatındaki kırılmanın ilk işaretleri, 1944'te yayınladığı ''Medar-ı Maişet Motoru'' adlı ilk romanıyla gelmiştir. Bu romanında işlediği temalar ana hatlarıyla aynı olsa da, bu kez umut dolu dil, yerini hafif bir kaygıya bırakmıştır. Ancak edebiyatındaki esas kırılma, 1948 yılında yayınladığı <b><i>Lüzumsuz Adam </i></b>isimli öykü kitabıyla gerçekleşti. Bu kitap, öykülerinde bir içe dönüşün habercisiydi. Artık olay hikayeciliği geride kalmıştı, yeni öykülerinde durum hikayeciliği ön plana çıkıyordu. Ancak bunun ötesinde, karakterleri artık daha umutsuz, daha ayyaş ve daha sefildi.Kendi yaşamının gidişatına paralel olarak, hayatın aslında hiç de iyiye giden bir şey olmadığını, bilakis giderek kötüleştiğini anlayan Sait Faik, artık daha kötümser karakterler yaratmaya başlamıştı. Bu kitabın ardından sırasıyla çıkan <i><b>Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Kumpanya, Havuz Başı </b></i>ve <i><b>Son Kuşlar</b></i>, bu kırılmayı iyice derinleştirdi ve tam anlamıyla Sait Faik'in edebi diline yerleşti. Karakterler giderek daha kötümser ve hayata karşı daha ketumdu. Hayat hala güzeldi ve yaşanılmayı bekleyen onlarca güzellik vardı, ancak anlaşılan artık Sait Faik'in bunları gerçekleştirmeye mecali kalmamıştı. Edebiyatındaki son kırılma, hastalığının da etkisiyle iyice kötümser bir havaya büründüğü sıralarda kaleme aldığı <i><b>Alemdağ'da Var bir Yılan </b></i>isimli kitabıdır ve bu da onun öykücülükteki başyapıtıdır. Artık kesit öykücülüğünün yanında, sürrealist bir dile bürünmüştü ve kalemi artık bilinçaltında gezmekteydi.(Bu yönüyle ''Alemdağ'da Var Bir Yılan'', Yusuf Atılgan'ı etkileyen kitapların başında gelmektedir.) ''Hişt, Hişt'' adlı öyküsü, onun yazdığı en müthiş öykü olmakla kalmıyor, aynı zamanda Sait Faik'in -hastalığının da etkisiyle- yaşadığı yıkımı da en derinden gösteriyordu. Sait Faik, bu kitabı yayınlandıktan sonra uzun süre yaşamadı ve 11 Mayıs günü, edebi olarak zirvedeyken yaşama veda etti. Geride ise, hayata gülen gözlerle bakan çok iyi öyküler bıraktı. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9NwyBV3MSWxuNCQiNPk4suZ51iuaVJimICT899pBu4z9OfIDAh3LQgcAgzW50lJvY39H7E1frnj_Zwx9Yw6Kqydo3_zyjlJ4UmBZZd9q0k-UNPgs2fjHdWrrXHVgzv7dQvorGhy2OMhY/s1600/sait-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9NwyBV3MSWxuNCQiNPk4suZ51iuaVJimICT899pBu4z9OfIDAh3LQgcAgzW50lJvY39H7E1frnj_Zwx9Yw6Kqydo3_zyjlJ4UmBZZd9q0k-UNPgs2fjHdWrrXHVgzv7dQvorGhy2OMhY/s1600/sait-1.jpg" height="303" width="400" /> </a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: left;">
''Bir bahar günü Sait Faik ve Orhan Veli ile birlikte yaptığımız bir boğaz gezisini anımsıyorum. Üsküdar'dan Beykoz'a kadar her iskelede Sait beni sınava çekmişti: 'Şu iskeleyi anlatmak gerekse neresinden başlarsın?' Anadoluhisarı İskelesi'nin yanında küçük bir kahve vardır. 'Haydi' dedi, 'mademki hikayecisin, şu kahvede ilk gözüne çarpan nedir, söyle bakalım.' Baktım üç dört kişi oturmuş, kağıt oynuyor, kahve içiyor, duvarda birtakım basma resimler... İran şahının, Atatürk'le resmi falan... 'Bu resimleri belirtirim.' dedim. Kızdı birden, 'Ulan!' dedi, 'o kenarda tek başına oturan ihtiyar sakallı var ya? İşte asıl hikaye o be?'' </div>
<div class="" style="clear: both; text-align: right;">
Oktay Akbal</div>
<div class="" style="clear: both; text-align: right;">
Şair Dostlarım </div>
<div class="" style="clear: both; text-align: right;">
<br /></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: right;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyDyo9V5C5XC2qs9mUmA2RUegFHhCznp63lyYJnv5YOezdVVMIRdqcRperqnTLR7BBm52ow3wmOcTxPs82Z4fgb2UzMspgzbr9ghI4YQ2-T_zcvahI-QCYuxkz9tebn8BGoKeo2xS2RJg/s1600/l%C3%BCzumsuzadam.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyDyo9V5C5XC2qs9mUmA2RUegFHhCznp63lyYJnv5YOezdVVMIRdqcRperqnTLR7BBm52ow3wmOcTxPs82Z4fgb2UzMspgzbr9ghI4YQ2-T_zcvahI-QCYuxkz9tebn8BGoKeo2xS2RJg/s1600/l%C3%BCzumsuzadam.jpg" height="200" width="120" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglBr7QKNBaszatd865W3jSmhe0wEPz2udwwWCiNmNaxZxnZIUgRR3U-_t5TjFSfA6ezShtjY5S1FvJpt2Rm5MdA1ZLEHrw2pBTO0WZghdE8SBASP47blQ_2x4B82IZ-l3tAgaVqxufYb0/s1600/kay%C4%B1paran%C4%B1yor.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglBr7QKNBaszatd865W3jSmhe0wEPz2udwwWCiNmNaxZxnZIUgRR3U-_t5TjFSfA6ezShtjY5S1FvJpt2Rm5MdA1ZLEHrw2pBTO0WZghdE8SBASP47blQ_2x4B82IZ-l3tAgaVqxufYb0/s1600/kay%C4%B1paran%C4%B1yor.jpg" height="200" width="117" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdd66p3SltHymZSItXpBwqtyOu0uF8J5MA3nK7JDf2ve0Z2xxkER92CP7OS3UbQOpZ4BzHsTUzQeMuKflnxt-GhOdjVhlgHqLIwXoI_fWnhUsYn9Wsef55yeawShKtskn4yOc8SrW3oKc/s1600/kumpanya.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdd66p3SltHymZSItXpBwqtyOu0uF8J5MA3nK7JDf2ve0Z2xxkER92CP7OS3UbQOpZ4BzHsTUzQeMuKflnxt-GhOdjVhlgHqLIwXoI_fWnhUsYn9Wsef55yeawShKtskn4yOc8SrW3oKc/s1600/kumpanya.jpg" height="200" width="120" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWnhnSjdP7cp0beHjdfxu7x0QpId-4vnm-pb5nedx_q3FtL2OXr4Jq-7lCZ-0S9YfGgBtHdDNbbkKjF51-15JeFj2-EknMO7dlqMFp9NS0pGknJw_2Amyfkk6vE1b0iKT98ai5Qho7oUw/s1600/sarn%C4%B1%C3%A7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWnhnSjdP7cp0beHjdfxu7x0QpId-4vnm-pb5nedx_q3FtL2OXr4Jq-7lCZ-0S9YfGgBtHdDNbbkKjF51-15JeFj2-EknMO7dlqMFp9NS0pGknJw_2Amyfkk6vE1b0iKT98ai5Qho7oUw/s1600/sarn%C4%B1%C3%A7.jpg" height="200" width="121" /></a></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: right;">
</div>
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNR-YkMQ7FwThcdsczy15CXvJS-MpiiIt30f4-ZIFvledV0qU9kZJrDGblzaxY8RFDi1vaz87CM15INfewzxkv_4lC0UM_HRVi6H512QXUTozskRGI2uzOgu5BkFwBsdWmnEq1Qq2yeA0/s1600/medar%C4%B1mai%C5%9Fet.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNR-YkMQ7FwThcdsczy15CXvJS-MpiiIt30f4-ZIFvledV0qU9kZJrDGblzaxY8RFDi1vaz87CM15INfewzxkv_4lC0UM_HRVi6H512QXUTozskRGI2uzOgu5BkFwBsdWmnEq1Qq2yeA0/s1600/medar%C4%B1mai%C5%9Fet.jpg" height="200" width="120" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6K9s-iJmvX9rKebmx0Ho2YCWq5bCQS-XxiReCQF_fyahuUXw611RX_Fcy_LcW1fYbxvoZjxvH8fXxhzLD6B11HS0j_CtJ2BMJNYZs5DK52nfLrdAQuj4XJafVK6DOjR-xFHzeG1W1eWA/s1600/son+ku%C5%9Flar.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6K9s-iJmvX9rKebmx0Ho2YCWq5bCQS-XxiReCQF_fyahuUXw611RX_Fcy_LcW1fYbxvoZjxvH8fXxhzLD6B11HS0j_CtJ2BMJNYZs5DK52nfLrdAQuj4XJafVK6DOjR-xFHzeG1W1eWA/s1600/son+ku%C5%9Flar.jpg" height="200" width="119" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXjtd-_67Hx4Wne2-SEyxbmVT2_oZl5lKdECBRZY35Is2kNvBGuyotHUfF5gF1FwQeLjmPKaVIEdI8RJl9qkBLBo2YY7FlVoVOlWHf7elul0cKXqczPX5vo0t4lvTIjczbZDDrLcwJzSI/s1600/mahallekahvesi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXjtd-_67Hx4Wne2-SEyxbmVT2_oZl5lKdECBRZY35Is2kNvBGuyotHUfF5gF1FwQeLjmPKaVIEdI8RJl9qkBLBo2YY7FlVoVOlWHf7elul0cKXqczPX5vo0t4lvTIjczbZDDrLcwJzSI/s1600/mahallekahvesi.jpg" height="200" width="119" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoEx8dQDr_GsxzmXfgIHFhAV7IDF3qJ6XUGjZ2SnFzdpdLjgORw2SNHk_j1QKQ3i8SPKFom1iZZfWLDrFlh_387x1VUnIWUkiHzLEmcyzh4_YEqsCFv167h4wDJeLg4HCQe4cDzibKpSE/s1600/alemda%C4%9F.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoEx8dQDr_GsxzmXfgIHFhAV7IDF3qJ6XUGjZ2SnFzdpdLjgORw2SNHk_j1QKQ3i8SPKFom1iZZfWLDrFlh_387x1VUnIWUkiHzLEmcyzh4_YEqsCFv167h4wDJeLg4HCQe4cDzibKpSE/s1600/alemda%C4%9F.jpg" height="200" width="118" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Sait Faik Abasıyanık Serisi </div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: right;">
</div>
<br />
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-43245290754596566062014-01-16T08:46:00.002-08:002014-01-16T08:46:30.519-08:00Kuyruklu Şiir / Orhan Veli Kanık<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBG9Hu2t7zCE-Bi-KhPuz92BXex76P_qQZ5e8tanq7dKmOaNpP_rxJP68ZinxTnmBWtP5N2kr4CGC3RZspEwhzMEWhuZt6Gz8LarWUjud_UEE_W9GvsV-T8B84ODuy0L0ML8jy0Zm6MrA/s1600/Orhan-Veli-Kan%C4%B1k.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBG9Hu2t7zCE-Bi-KhPuz92BXex76P_qQZ5e8tanq7dKmOaNpP_rxJP68ZinxTnmBWtP5N2kr4CGC3RZspEwhzMEWhuZt6Gz8LarWUjud_UEE_W9GvsV-T8B84ODuy0L0ML8jy0Zm6MrA/s1600/Orhan-Veli-Kan%C4%B1k.jpg" height="200" width="400" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: right;">
Uyuşamayız, yollarımız ayrı;</div>
<div style="text-align: right;">
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;</div>
<div style="text-align: right;">
Senin yiyeceğin, kalaylı kapta;</div>
<div style="text-align: right;">
Benimki aslan ağzında;</div>
<div style="text-align: right;">
Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.</div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
Ama seninki de kolay değil, kardeşim;</div>
<div style="text-align: right;">
Kolay değil hani,</div>
<div style="text-align: right;">
Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü.</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-9433520262717150372013-10-14T11:09:00.000-07:002013-10-14T11:09:16.808-07:00Sherlock Holmes Okumaları #2<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYin1LpakKcGKw3HCF3TJFGj4guqGJxC6DGAe_jA1_uqicMqXw-bkfaDxOBEryuWreXVXcxwHdcJfybAAacOfkb99KjXqTxdXVrb-DYFXh_Q0CODBZCbIK-TwaGn5HebFOeKKfFj3zl7U/s1600/005645-111231-rev-doyle.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYin1LpakKcGKw3HCF3TJFGj4guqGJxC6DGAe_jA1_uqicMqXw-bkfaDxOBEryuWreXVXcxwHdcJfybAAacOfkb99KjXqTxdXVrb-DYFXh_Q0CODBZCbIK-TwaGn5HebFOeKKfFj3zl7U/s400/005645-111231-rev-doyle.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
Yılların eskitemediği, dehasıyla günümüz okurlarını bile etkilemeye devam eden Sherlock Holmes'ün, büyük hayranlarından birisiyim. Özellikle Michael Caine'li serilerini hatmetmiş ve son dönemde çekilen, dahi milyoner Tony Stark olarak görmeye alıştığımız Robert Downey Jr.'ın başarılı performansıyla perdeye yansıyan iki adet Sherlock Holmes filmini beğenmiş ve Benedict Cumberbatch ile Martin Freeman'lı dizisine de aşık olmuş birisi olarak söylüyorum bunu. Hal böyle olunca, eldeki bütün Holmes öykülerini okumaya çalışmak da kaçınılmaz oluyor. Daha önceden ikinci ve üçüncü kitaplara göz attığım bir inceleme yazısı <a href="http://kalemimdenyansiyanlar.blogspot.com/2012/09/sherlock-holmes-okumalar-1.html" target="_blank">yazmıştım.</a> Şimdi serinin 4. ve 5. kitaplarıyla devam ediyoruz.<br />
<br />
<b>3. Sherlock Holmes - Gerçekler Kanıt İster</b><br />
<b><br /></b>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhne369kNpwCWGSYNhrdm4a2xP1uoNEfHzRpNJLzeYrKveTUZE2tCi19OgAN4CpsxqlaNvyaMbghxBnrBtDrF3vPPiLGlRzo7UwapYe52t4Lqs-Eq8wCnI-6zsFp3Xj7PsR0FZWHUqryyk/s1600/402864.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhne369kNpwCWGSYNhrdm4a2xP1uoNEfHzRpNJLzeYrKveTUZE2tCi19OgAN4CpsxqlaNvyaMbghxBnrBtDrF3vPPiLGlRzo7UwapYe52t4Lqs-Eq8wCnI-6zsFp3Xj7PsR0FZWHUqryyk/s320/402864.jpg" width="206" /></a></div>
<b> </b>Serinin ilk kitabı ''Akıl Oyunlarının Gölgesinde'' den sonraki en sevdiğim öyküler bu kitapta toplanmıştı benim. Holmes ile Watson'ın arasındaki bağın ciddi şekilde sınandığı, yer yer kopma noktasına geldiği, ancak her ne olursa olsun en sonunda yine ne kadar sıkı dostlar olduklarını kanıtladıkları öykülerle doluydu. Ayrıca Sherlock Holmes'un siyasete en fazla bulaştığı öyküler de bu kitaptaydı belki de. Yazıldığı yıllardaki dünyanın -ve tabii ki İngiltere'nin- genel ruh hali ve siyasi karmaşıklığı, öykülerde kendisine çok net bir şekilde yer bulmuş. Öncelikle Sherlock, hiç olmadığı kadar siyasi erklerle yüz yüze geliyor. Daha önceden alışık olmadığımız şekilde, devlet adına birçok iş yapıyor. Ayrıca bir öyküde düpedüz casusluğa kalkışıyor! E tabi ciddiyeti yüksek konulardan, keyfi bol öyküler çıkıyor, okuyucuya da bunun tadını çıkartmak kalıyor sadece. Ama zaman zaman siyasi entrikalara ara verip çözümü imkansız gözüken sorunları çözmekle de uğraştırıyor Holmes'ü Conan Doyle. 'Bruce Partington Planları' böylesi bir öykü mesela. Bu öyküde, bir mühendisin planlarının çalınmasının yol açabileceği problemleri engellemek için yola çıkan Holmes ve Watson'ın öyküsünü kaleme alıyor Doyle. Bu öykü, kitaptaki favorilerimden de olup, yeni bir film projesinde de senaryoya uyarlanması en uygun öyküymüş gibi geldi bana.<br />
<br />
Daha fazla uzatmiyim, ben bu kitabı çok beğendim. Daha fazla suya sabuna dokunan bir Holmes ve Watson ikilisi okumak istiyorsanız, bu kitaba bir göz atmanızda yarar var.<br />
<br />
*Favori Öyküm: Kızıl Çember<br />
<br />
<b>4. Sherlock Holmes - Aklın Şüphesi Suçun Gerçeğidir</b><br />
<b><br /></b>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMNbcEgHsO9D1iOa5yphThrZNhXlO3LrsSAV2po_Z70T9TuPbVih9NXnJKwOe8Om-uNeNsOmBm_2qOBDoTc-IsInnbY2k4A7hI0BRtS9c_PFB3d-Irxobk4LY57YyW5qPph43ZThGlnho/s1600/41898dd1-fd5c-41cd-82b2-6b0097a82e52.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMNbcEgHsO9D1iOa5yphThrZNhXlO3LrsSAV2po_Z70T9TuPbVih9NXnJKwOe8Om-uNeNsOmBm_2qOBDoTc-IsInnbY2k4A7hI0BRtS9c_PFB3d-Irxobk4LY57YyW5qPph43ZThGlnho/s320/41898dd1-fd5c-41cd-82b2-6b0097a82e52.jpg" width="205" /></a></div>
<b> </b>Bütün seçki içerisinde bana, ''Şüphe Asla Uyumaz''dan bile daha yavan geldi bu derleme açıkçası. Artık karakterden sıkıldığı her halinden belli olan Conan Doyle, bu kez dozu tutturamamış. Zekasıyla herkesi etkileyen Sherlock Holmes'ün, bu kitaptaki maceraları, maalesef ki çoğu kez yavanlıktan öteye geçememiş. Ancak okuyucuyu şaşırtmayı başardığı anlar da yok değil. O yüzden böyle dedim diye, kitabı hiç beğenmedim sanılmasın. Yalnızca daha önceki öykülerde bizleri hayran bırakan o parıltıyı aynı derecede göremedim ben, hepsi bu. Belki de bunda, 'Gerçekler Kanıt İster' gibi çok beğendiğim bir Sherlock Holmes macerasından sonra okumuş olmamın da bir etkisi olabilir, bilemiyorum. Ama yine de, ne olursa olsun, okumaya vakit ayırmaya değecek bir kitap, Sherlock Holmes'den bahsediyoruz sonuçta.<br />
<br />
Bu kez daha sığ sularda gezen bir Sherlock Holmes görüyoruz. Geçen kitaptaki siyasi dokundurmalar ve gergin atmosfer, bu kitapta kendisine bir karşılık bulmuyor, daha çok ilk iki kitaptakine benzer bir atmosferle karşılaşıyoruz. Ancak öykülerin kurguları ve merak uyandırdıkları noktalar o kitaplardaki kadar başarılı değil. Yine de Holmes okumayı ve polisiyeyi seven herkesin şiddetle okuması gereken bir kitap, macera kitapları sevenler de beklediklerini bulabilir. Ama Sherlock Holmes'a başlayacak birisinin bu kitapla bu geniş dünyaya adım atması yanlış olabilir. Onun yerine serinin birinci ve dördüncü kitaplarını öneririm.<br />
<br />
*Favori Öyküm: Sussex VampiriAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-6098306489500400932013-08-17T09:08:00.000-07:002013-08-17T09:08:36.721-07:00Mitolojik ve Alegorik bir eser olarak ''Silmarillion''<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBmfPwyJ9cgiRKRBgn_hg_MzqN_IGxE236rMIZNv2yTGgvnNQ_6IEQ9ycEji0nR5GWQiy5hYsqKVJsHVgBSVQv8ZPUZLs_UAw_jorgMEtlw8eP5DbcbS0d5PQTayz6Gu31oY6RKvSVGNc/s1600/iuuq_NV_00hbmfsj8_SL_vmvebhtp_AP_mvl_SL_dpn03250tjmnbsjmmjpo_SK_414762_SL_kqh.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBmfPwyJ9cgiRKRBgn_hg_MzqN_IGxE236rMIZNv2yTGgvnNQ_6IEQ9ycEji0nR5GWQiy5hYsqKVJsHVgBSVQv8ZPUZLs_UAw_jorgMEtlw8eP5DbcbS0d5PQTayz6Gu31oY6RKvSVGNc/s400/iuuq_NV_00hbmfsj8_SL_vmvebhtp_AP_mvl_SL_dpn03250tjmnbsjmmjpo_SK_414762_SL_kqh.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
Silmarillion'u incelemeye devam... Daha önce bu eseri, <a href="http://kalemimdenyansiyanlar.blogspot.com/2013/07/bir-roman-olarak-silmarillion.html" target="_blank">Roman</a> ve <a href="http://kalemimdenyansiyanlar.blogspot.com/2013/07/kutsal-kitap-olarak-silmarillion.html" target="_blank">Kutsal Kitap</a> olmak üzere iki farklı başlıkta incelemiştim. Bu yazı dizisindeki son durağımızda, bu eseri Alegorik yönleri ve mitolojik kökleriyle inceleyeceğim. Shall we begin?<br />
<br />
İngilizlerin yüzyıllar boyunca kendilerine ait bir destanı olmamıştır. Her ne kadar bazı dilbilimciler, Beowulf ve Ejderha destanı ile bazı Kuzey Avrupa destanlarını İngiliz destanlarından kabul etseler de, gerçekte has bir ingiliz destanı yoktur. Bu destanları yetersiz bulan Tolkien de, bu boşluğu doldurmak için kolları sıvar...<br />
<br />
Tolkien, Fin destanı Kalavela'nın büyük bir hayranıdır. O destandaki imgelemeleri ve kutsal metinlere olan göndermeleri çok yaratıcı ve büyüleyici bulur. Kendi destanını yaratmak için yola çıkarken de, model olarak aldığı arketip, Kalavela destanı olur.<br />
<br />
Mitolojisini yaratırken, dil bilgisel olarak İngilizce'nin bütün sınırlarını zorlar Tolkien. Derler ki, Shakespeare'den sonra İngilizce'yi bu denli ustaca kullanan başka bir yazar daha var olmamıştır. Bugünden sadece 50-60 yıl önce yazılmış olmasına rağmen, günümüzde üst düzey bir İngilizceyle bile okunduğunda anlaşılması zor olan dil bilgisi kalıpları ve anlamı bilinmeyen bir çok kelimeyle karşılaşılabilir.<br />
<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPudRONGtsSJZ0kVz-83u78etrp2JXxeWef4PHIrXCzXk7V3ixvtA0S8KkYpxL8_ed0JUC5pufdzkv8IMQMrZIEHz64fBhhiqN5tPW3C0MdB1LXoAEPibYLdzRCQE5RlTbblWOEeeQn-8/s1600/Melkor-and-Ungoliant.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="206" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPudRONGtsSJZ0kVz-83u78etrp2JXxeWef4PHIrXCzXk7V3ixvtA0S8KkYpxL8_ed0JUC5pufdzkv8IMQMrZIEHz64fBhhiqN5tPW3C0MdB1LXoAEPibYLdzRCQE5RlTbblWOEeeQn-8/s320/Melkor-and-Ungoliant.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Melkor ve Ungoliat<br /></td></tr>
</tbody></table>
Peki bu eserin alegorik ve girift yapısı neleri gizliyor? Hangi karakter neyi simgeliyor? Kutsal metinlerle arasında ne gibi bir ilişki var? Bunların biraz daha net anlaşılabilmesi ve okurken kolaylık sağlaması açısından, sizlere küçük bir alegori sözlüğü hazırladım. Okumalarınızda yardımcı olması dileği ile.<div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Eru - İluvatar: Tanrı, Allah, Güneş, Yüce Varlık. Dünya üzerindeki tüm dinlerde, dünyayı yaratan ve yöneten kişi olarak gösterilen her şey. Meleklerin ve insanların yaratıcısı. Onlar üzerindeki mutlak güç sahibi.</div>
<div style="text-align: justify;">
Valar: Peygamberler. 12 kişi. Dünyayı Tanrının çocukları için hazır hale getirmek için önceden gidip yeryüzünü onlara hazır hale getirmekle uğraşan çobanlar. İnsanları ve elfleri İluvatar'ın yoluna sokmaya çalışan ve onları kötülüklere karşı uyaran bilge kişiler.</div>
<div style="text-align: justify;">
Manwe: En ulu Valar. Hristiyanlık, İslamiyet ve Yahudilik'teki tüm büyük peygamberleri simgeliyor. Hz. İsa, Hz. Muhammed ve Hz. Musa olarak görmek mümkün. Ama yazarın Hristiyan olmasından dolayı, Hz. İsa'yı simgeliyor olması çok büyük bir olasılık.</div>
<div style="text-align: justify;">
Maiar: Valar kadar önemli ve bilge, ama Valar olmayan kişiler. Halife ya da Havarileri temsil ettikleri söylenebilir.</div>
<div style="text-align: justify;">
Melkor-Morgoth: Başlangıçta en ulu Valar'dan birisiyken, İluvatar'a isyan ederek düşkün hale gelen ve kötülüğün başı olan varlık. Şeytanı temsil ediyor. Şeytan da başlangıçta bir melekken, insanın yaratılışı sırasında Tanrı'ya başkaldırmış ve düşkün bir melek haline gelmiştir.</div>
<div style="text-align: justify;">
Elfler: Burada tam anlamıyla bir simgelemeden bahsedebilmek mümkün değil, çünkü melekler flu bir halde. Hem insanlara ait özellikleri var, hem de meleklere özgü bir yapıları. Ancak nefislerinin olmayışı, saf iyilikle dolu olmaları, ölümsüzlüğe sahip olmaları ve bilge kişilikleri sebebiyle, meleklere daha çok benzedikleri söylenebilir.</div>
<div style="text-align: justify;">
Tulkas: Ainur içerisindeki en güçlü Vala. Mitolojideki Helkür ve Aşil'i simgeliyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
Ulmo: Deniz çobanı. Mitolojideki Denizlerin Tanrısı Poseidon'u simgeliyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
Necromancer: Deccal. </div>
<div style="text-align: justify;">
Turin Turambar: Mitolojideki Sisifos efsanesinin bir temsili. Tıpkı onun gibi, Morgoth tarafından tarifi imkansız bir acıya ve sürekli tekrar eden davranışlara mahkum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-1443885082196570552013-08-06T15:13:00.000-07:002013-08-06T15:13:09.083-07:00En Sevdiğim Kitaplar Blogu açtığımdan beri vardı kafamda böyle bir listeyle karşınıza çıkmak. Nasip kısmet işleri, bugüne denk düştü anca.<br />
Kitaplarla içli dışlı olan herkesin vardır kendisine göre bir ''en iyiler'' listesi. Kimisi ''en sevdiklerini'' koyar bu listeye, kimisi objektif olarak ''en güzellerini''. Benim listem ikisinin bir karışımı gibi sanki. Çok sevdiğimden bu listede olanlar da var, okurken pek keyif almadığım, ama bitirdikten sonra beni uzunca bir süre düşündürenler de. Ama her halükarda, benim en iyilerim bunlar, öyle ya da böyle. Başlayalım.<br />
<br />
<b> 1. Dava - Franz Kafka </b><br />
<b><br /></b>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUVjPxvAZ-7I_Mk_gKSYE7hYpMJZDkAe_dH5qkVFFtNzW0UFFpntvMgqVCGHyeEN0IaLLz0T1-0Z9SEqVhoJOT93uAi8LWhVVNWIMffE528fAzWSAYnUFZBxBWz0oR2t3lAu3WZyEKn1Q/s1600/dava.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUVjPxvAZ-7I_Mk_gKSYE7hYpMJZDkAe_dH5qkVFFtNzW0UFFpntvMgqVCGHyeEN0IaLLz0T1-0Z9SEqVhoJOT93uAi8LWhVVNWIMffE528fAzWSAYnUFZBxBWz0oR2t3lAu3WZyEKn1Q/s200/dava.jpg" width="138" /></a></div>
<b> </b> En sevdiğim yazar Kafka'nın, en başarılı bulduğum eseri ''Dava'', bu listemde de ipi en önde göğüslüyor. Ortaya koyduğu sürreal ortam, rahatsız edici derecedeki gerçekçi bakışı, yarattığı atmosfer ve çok başarılı kalemiyle, kesinlikle çok çok çok başarılı bir eser Dava. Güncelliğini yayımlandığı günden beri hiç yitirmedi, yakın gelecekte de yitirecek gibi gözükmüyor. Gizemi hala çözülemedi, çok katmanlı alegorik yapısı sebebiyle, her çözülen imgelemi, yeni bir imgelemi doğuruyor, bu da, kitabı okuyanların hala keşfedecek çok şeyleri olduğu anlamına gelir. Şahsi olarak, okuduktan sonra Hukuk Fakültesi hayallerinden vazgeçmem çok kısa bir zaman dilimini almıştı. İkinci okumamda ise, Tanrı ile olan ilişkilerimizi işleyen yapısına hayran kaldım. Yakında çizgi romanını da elime almayı düşünüyorum, o okumadan sonra da birçok yeni şeyler keşfedeceğimden eminim. Kesinlikle okunması elzem kitapların başında geliyor, insanı anlamak, bireyi anlamak, devleti anlamak, hukuğu anlamak, yasayı anlamak, tanrıyı anlamak ve de en önemlisi, hayatın önemini anlamak için bir göz atmakta fayda var derim ben. Ayrıca Kafkaesk esintilerinin de Şato'yla birlikte en yoğun gözlemlenebildiği romandır Dava, belirtmeden geçmeyelim.<br />
<br />
<b>2. Yabancı - Albert Camus</b><br />
<b><br /></b>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghoFepCYmK9J6-dHwY7ORssJj3P1fvCbdrr8mBIW4diFuy6PLp7V4D80gW8A8m8hEce_CvzkrMc4QsKiSlKuIM33HgXE1zpnV8Qli0v-cuDjtBYttpd1-kiQvjVyXhHxG3V2PUYCAwJmQ/s1600/yabanc%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghoFepCYmK9J6-dHwY7ORssJj3P1fvCbdrr8mBIW4diFuy6PLp7V4D80gW8A8m8hEce_CvzkrMc4QsKiSlKuIM33HgXE1zpnV8Qli0v-cuDjtBYttpd1-kiQvjVyXhHxG3V2PUYCAwJmQ/s200/yabanc%C4%B1.jpg" width="125" /></a></div>
<b> </b>Bu kitapla ilgili konuşulacak her şey konuşuldu, söylenecek her şey söylendi zaten. Tekrar tekrar söylenebilecek tek şey, kesinlikle kışkırtıcı ve anı derecede muazzam bir eser olduğu. Bireyin topluma yabancılaşmasını ve toplumsal normların altüst oluşunu bundan daha iyi ele alan bir eser yok kesinlikle. Camus, kesinlikle en başarılı gözlemini ortaya koyuyor bu romanında. (Romancı Camus'un ulaşabileceği son noktayı görmek için 'Veba'ya, düşünen Camus'un ulaşabileceği son noktayı görmek için 'Sisifos Söyleni'ne de bir göz atın.) Bir Arap'ı öldürdüğü için değil, annesinin cenazesinde gözyaşı dökmediği için cezaya mahkum edilen Meursault'un trajedisinde, toplumun çürük yapısına ayna tutar Camus. Toplumsal yapının yozlaşmışlığını ve insanı bir birey olarak değil bir meta olarak görüşünü de yansıtır eserine. Ayrıca milliyetçi olmayan bakışıyla da hümanist bir görüntü çizer: Meursault sadece o toprakların insanı değil, dünya üzerindeki herhangi bir ülkenin herhangi bir vatandaşı da olabilir, bunu hissettirir okuruna Camus. Çok başarılı bir toplumsal gözlemin çok başarılı bir ürünüdür, Camus'un da Sisifos Söyleni'yle birlikteki zirve noktasıdır ayrıca.<br />
<br />
<b>3. Suç ve Ceza - Dostoyevski</b><br />
<b><br /></b>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjf-0tLIEpSFQFBgCKfX1izwU9vkPeJ-mW21gvQdFYponWFNUYc2RYa4vHLsBymv6HMIcpsNwETKUpa6JR9hyphenhyphenjaNtCe1JccGZVO543LorcLaiQP9bWo9SXCUdlauXk5af9LtX_-RSqubpE/s1600/su%C3%A7+ve+ceza.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjf-0tLIEpSFQFBgCKfX1izwU9vkPeJ-mW21gvQdFYponWFNUYc2RYa4vHLsBymv6HMIcpsNwETKUpa6JR9hyphenhyphenjaNtCe1JccGZVO543LorcLaiQP9bWo9SXCUdlauXk5af9LtX_-RSqubpE/s200/su%C3%A7+ve+ceza.jpg" width="122" /></a></div>
<b> </b>Dünya üzerinde üstadın bu başyapıtını okumayan kaldı mı? Raskolnikov'un düşüşünü ilmik ilmik dokuyuşundaki o ustalık, ruh halini kişiye yansıtmada gösterdiği beceri, mekan betimlemelerinin karakterler üzerindeki etkisini başarıyla ortaya koyduğu kalemiyle, belki de gelmiş geçmiş en ünlü metine imzasını koydu Dostoyevski. Dünyada kutsal kitaplardan ve Shakespeare'in piyeslerinden sonra en çok okunan metin ''Suç ve Ceza'', ve bunu da sonuna kadar hak ediyor. Rus edebiyatının ezelden beri büyük bir hayranıyım. Özellikle Gorki, Tolstoy ve Dostoyevski beni ayrı ayrı çok etkiliyorlar. Bu roman, Anna Karenina ile birlikte kesinlikle Rus Edebiyatının zirve noktasını temsil ediyor. Kaçımız Raskolnikov'un tefeci kadını öldürme konusundaki düşüncelerine katılmadık ki? Kaçımız Razumihin ile kardeş olmak istemedik? Kız kardeşinin fedakarlığına kaçımız üzülmedik? Sibirya günlerinde, kaçımız hüzün duymadık? Ahlakçı ya da değil, Suç ve Ceza kesinlikle bir psikoloji başyapıtıdır ve gelmiş geçmiş en sağlam kitaplardan da birisidir, benim listemde de üçüncü sıradan giriş yapmıştır.<br />
<br />
<b>4. Denemeler - Montaigne</b><br />
<b><br /></b>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuKJOmHcpACGNkrDHq2WUEIwag1LMbYiamatOtFXnGeL6gn_FkXqrStWxu8sY_zZN6ipdC1AWT-I8hno0DhCD9pWQ5v7rEI9Imi2Fx0026rBOwPJUhiwR_9WGjOzPXRTnBox1vNY-0TSA/s1600/denemeler.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuKJOmHcpACGNkrDHq2WUEIwag1LMbYiamatOtFXnGeL6gn_FkXqrStWxu8sY_zZN6ipdC1AWT-I8hno0DhCD9pWQ5v7rEI9Imi2Fx0026rBOwPJUhiwR_9WGjOzPXRTnBox1vNY-0TSA/s200/denemeler.jpg" width="119" /></a></div>
Başucu kitabım! Öylesine söylemiyorum bunu, kelimenin tam anlamıyla öyle çünkü. Montaigne gibi müthiş bir filozofun hayat hakkındaki mülahazaları, günün her an, her saati elimin altındadır. Birazcık soluklanmak için dışarı mı çıktım, yanıma denemeleri alırım. Bir kahve molası mı verdim, iPhone'umdan denemeleri okumaya dalarım. Çünkü böylesi bir dehanın, hayat hakkındaki uzun uzadıya yaptığı düşünüşlerinin ardından ortaya koyduğu bu eseri, yaşamımızın her anında bize yardımcı olacak bir rehber kitap niteliği taşır. Bir kez okumak asla yetmez! Çünkü bu, bir kerede okunarak anlaşılabilecek bir eser değildir. Bazı bölümleri, gençlik dönemimize hitap eder, bazılarını anlamak için biraz daha olgunlaşmak gerekir, bazı bölümleri ise düpedüz yetişkinlere yöneliktir. İhtiyarlıkta ise, tüm hayatımızı gözler önüne sermemize ve belki de yaşamdaki misyonumuzu tam olarak anlayabilmemize olanak sağlar, o kadarını bilemiyorum. Ama her ne olursa olsun, herkesin okuması, üzerinde düşünmesi, tekrar okuması, özümsemesi, tekrar okuması ve üzerinde tartışması gereken bir eser ''Denemeler''. Bu yapıtın üzerine, Stefan Zweig gibi bir deneme üstadının Montaigne üzerine yazdığı deneme de okunursa, birçok şey yerli yerine oturacaktır diye düşünüyorum.<br />
<br />
Blogdaki eserle ilgili yazım: <a href="http://kalemimdenyansiyanlar.blogspot.com/2012/09/cok-iyi-bir-kitap-cok-denemeler.html" target="_blank">Çok iyi bir kitap, çok ''Denemeler''</a><br />
<br />
<b>5. Silmarillion - J.R.R. Tolkien</b><br />
<b><br /></b>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7fendOx6n3J1bT9IlQ5MJpQRed-eqy-DmXvua2rbQLAt_1uBD0pKlC_uDZm_OXDX37LsB1bkwXdir9RffaoHwmhlW76V6_h15cG1MGqEbPJXQL3pGavXIQZEh0bxiTnYErv0cazY1Vg8/s1600/22e87ded-8d1a-439b-8f13-05efbe93406e-1.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7fendOx6n3J1bT9IlQ5MJpQRed-eqy-DmXvua2rbQLAt_1uBD0pKlC_uDZm_OXDX37LsB1bkwXdir9RffaoHwmhlW76V6_h15cG1MGqEbPJXQL3pGavXIQZEh0bxiTnYErv0cazY1Vg8/s200/22e87ded-8d1a-439b-8f13-05efbe93406e-1.jpg" width="139" /></a></div>
<b> </b>Bu kitabı anlatmaya nereden başlamalı? Bir Kutsal Kitap olduğu konusunda anlaşmıştık önceden sizinle. Geçenlerde 2. kez hatim ettiğim bu büyük eser, en sevdiğim roman ayrıca. İngiltere'de adam akıllı bir mitolojik destanın olmamasına kafası atan Tolkien'in, İngilizlere destan armağanıdır bu. Arda evrenini yaratan İluvatar'ın, çocuklarına çobanlık etmesi için dünyaya gönderdiği Ainur'un ve isyan eden Vala eskisi Melkor'un (Morgoth) savaşının öyküsünü anlatır Silmarillion. Kitap içinde roman içinde öykü içinde destan gibi çok ilginç bir kurguya sahiptir. Dili hafiftir, ama karakter sayısı ve olay örgüsü son derece karmaşıktır, bu sebeple okuması biraz zordur, ama bitirdiğinizde, hemen tekrar okuma isteği yaratır insanda. Bu destanı son yazılarımda son derece ayrıntılı bir şekilde anlatmıştım, o yüzden burada da detaya girmek istemiyorum, merak edenler <a href="http://kalemimdenyansiyanlar.blogspot.com/2013/07/bir-roman-olarak-silmarillion.html" target="_blank">Bir roman olarak ''Silmarillion''</a> ve <a href="http://kalemimdenyansiyanlar.blogspot.com/2013/07/kutsal-kitap-olarak-silmarillion.html" target="_blank">Kutsal Kitap olarak ''Silmarillion''</a> adlı yazılarıma da bir göz atabilir. Bu destanı Mitolojik ve alegorik olarak inceleyeceğim son yazım da yakında blogda sizlerle olacak. :)<br /><br />
<b>6. Baba - Mario Puzo</b><br />
<b><br /></b>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPbVDZKVvHtANXuzyatrPzdlmXEYh2bKbzYvF71exTwIlxkk_59KJBIR_cLZYzq5Bv0IL1cBHx7p3tMD7XaVckbgMyDjbIjf_DLCZjBWODsHatC5w5mfqBY1Iwv3P2EzGcjVFLVDeWKVE/s1600/baba.gif" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPbVDZKVvHtANXuzyatrPzdlmXEYh2bKbzYvF71exTwIlxkk_59KJBIR_cLZYzq5Bv0IL1cBHx7p3tMD7XaVckbgMyDjbIjf_DLCZjBWODsHatC5w5mfqBY1Iwv3P2EzGcjVFLVDeWKVE/s200/baba.gif" width="131" /></a></div>
<b> </b>''Ona reddedemeyeceği bir teklif sunacağım.'', ''Dostlarını yakın tut, düşmanlarını daha da yakın.'', ''Dostluk ve para zeytinyağı ve su gibidir.'', ''Ailesiyle vakit geçirmeyen bir adam gerçek bir adam değildir.'', ''Eli çantalı bir hırsız eli silahlı bir hırsızdan daha çok çalar.'', ''Para silahtır ama siyaset, tetiği ne zaman çekeceğini bilmektir.'', ''Sakın bana masum olduğunu söyleme çünkü bu benim zekama hakarettir.'', ''En zengin insan, en güçlü arkadaşlara sahip olan insandır.'', ''Düşmanlarından nefret etme bu senin yargılama yetini etkiler.'', ''Kadınlar ve çocuklar dikkatsiz olabilir, ama erkekler dikkatli olmak zorundadır.'', ''Fredo... Sen benim abimsin ve seni severim. Ama sakın bir daha aileye karşı birisinin tarafını tutma! Sakın!'', ''Sicilya'da, kadınlar tabancadan bile tehlikelidir.'', ''Tüm bu işlerle Santino uğraşacak diye düşünürdüm. Ve Fredo. Fredo da iyi olurdu. Ama senin bulaşmanı asla istemedim. Tüm yaşamım boyunca hep çalıştım. Aileme bakmak için yaptığım işlerden dolayı özür dilemem. Ve, kodamanların tuttuğu iplerle oynatılan bir kukla olmayı reddettim her zaman. Kimseye özür borcum yok. Benim seçtiğim yol bu. Ama düşünüyorum da, sen yapabilirdin. Belki sen de o ipleri tutanlardan biri olabilirdin. Senatör Corleone, Vali Corleone falan...''<br />
Gerçekten, bir şeyler söylemek gerekli mi?<br />
<br />
<b>7. Otomatik Portakal - Anthony Burgess</b><br />
<b><br /></b>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgL48LtNsJVw_pDwEd7tZhfUUdQugIYSvzjl2M2Gb4KvIvuCkd5vc2ICuiHjFmGnRIipLV7ef1oigr1_S_vjd2K6w_NddJj2h8o_1Cze35Ed2gj2PZ9GaM7pMvPPYrQ2RTrfIbQVkON2jU/s1600/fafcdec0-3778-4cca-b41f-4ca68a90afac-1.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgL48LtNsJVw_pDwEd7tZhfUUdQugIYSvzjl2M2Gb4KvIvuCkd5vc2ICuiHjFmGnRIipLV7ef1oigr1_S_vjd2K6w_NddJj2h8o_1Cze35Ed2gj2PZ9GaM7pMvPPYrQ2RTrfIbQVkON2jU/s200/fafcdec0-3778-4cca-b41f-4ca68a90afac-1.jpg" width="116" /></a></div>
<b> </b>Hem film hem roman versiyonu efsane olan çok az yapıt vardır, Otomatik Portakal (A Clockwork Orange) da bunlardan birisi. Hangisi daha büyük karar veremiyorum bir türlü, Stanley Kubrick'in başyapıtı mı, yoksa Anthony Burgess'in fast-food romanı mı?(Neden böyle dediğimi anlamak için <a href="http://kalemimdenyansiyanlar.blogspot.com/2012/10/anthony-burgessin-tuhaf-hikayesi.html" target="_blank">Anthony Burgess'in Tuhaf Hikayesi</a>'ne bir göz atmanızı tavsiye ederim.) Her ikisi de ayrı ayrı güzel olsa da, Burgess'in eseri çok az farkla önde geliyor benim için, tüm o klasik müzikler ve tabii ki üstad Beethoven'a rağmen. Bunun sebebi, ağır bir dili, hızlı bir kurguya yedirebilmeyi ve çok ağır sistem eleştirisi yapan ağır bir konuyu, ağırlığını kaybettirmeden rahatlıkla okutabilmeyi başarmasında sanırım. Ayrıca filmin sonundan daha etkileyici bulduğum romanın sonu da bunda bir nebze de olsa etkili. Yine de, Stanley üstada saygıda kusur etmek istemem, bilenler bilir zaten ona olan sevgi ve hayranlığımı. Okuması sarkastik bir keyif veren bir kitap bu, psikolojik olarak çok derin açıklamalara girişiyor, yarattığı dönemin ruhunu da okura birebir yansıtmayı başarıyor. Her yönüyle çok iyi, roman için oluşturulmuş argo dil de çok başarılı. Benim en iyi Kitaplar listemin de önemli bir parçası ayrıca.<br />
<br />
Romanla ilgili yazım: <a href="http://kalemimdenyansiyanlar.blogspot.com/2012/12/agt-gunumuz-gencligi-uzerine-otomatik.html" target="_blank">Ağıt, Günümüz Gençliği Üzerine ''Otomatik Portakal''</a><br />
<br />
<b>8. Hayvan Çiftliği - George Orwell </b><br />
<b><br /></b>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8dNJCp8Yud9tBFInvjwf5ytvIcY9imsJ7Z4WA3z_FFcur-pNa2XAk0EdjpSqiGk_TghSCwQCN5naw4_cIGwUAQHmjOFwbIbvmjqSDr8DlTpujz-MABtcSGSZHsphUIaL45o_BACP3KLI/s1600/hayvan-%C3%A7iftligi.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8dNJCp8Yud9tBFInvjwf5ytvIcY9imsJ7Z4WA3z_FFcur-pNa2XAk0EdjpSqiGk_TghSCwQCN5naw4_cIGwUAQHmjOFwbIbvmjqSDr8DlTpujz-MABtcSGSZHsphUIaL45o_BACP3KLI/s200/hayvan-%C3%A7iftligi.jpg" width="127" /></a></div>
<b> </b>1984 için, Hayvan Çiftliği'nden daha iyidir derler. 1984'ü okumadım, o yüzden doğrudur, yanlıştır bilmiyorum, ama Hayvan Çiftliğinin ne denli büyük bir ''peri masalı'' olduğunu ve sesinin ne denli kuvvetli olduğunu pekala biliyorum. Orwell'ın sistem eleştirisi yaptığı bu alegorik eser, okuması son derece keyifli ve üzerinde düşünmesi de bir o denli yorucu bir masal. Her bir hayvanın, tarihten önemli bir kişiyi temsil ettiği kitapta, özellikle Napoleon = Stalin ön plana çıkan karakter oluyor. Orwell'ın Komünizm'den Faşizm'e geniş bir yelpazede sistem eleştirisine soyunduğu eserinde, ucundan kıyısından dokundurmadığı tek sistem Kapitalizm olarak kalıyor, ki geçen yıllarda ortaya çıkan ''Hayvan Çiftliği sipariş bir eser mi?'' ve ''Orwell Amerikan casusu muydu?'' sorularının ciddiyetini artıran bir unsur bu. Ancak öyle ya da böyle, bu sorular doğru da olsa yanlış da, anlattıklarından ve güncelliğinden bir şeyler yitirmeyecek bir eser bu, ancak anlamını yitirecektir şüphesiz ki.<br />
<br />
Romanla ilgili yazım: <a href="http://kalemimdenyansiyanlar.blogspot.com/2012/10/bir-peri-masal-hayvan-ciftligi.html" target="_blank">Bir Peri Masalı ''Hayvan Çiftliği''</a><br />
<br />
<b>9.Çocuk Kalbi - Edmundo de Amicis </b><br />
<b><br /></b>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitPDlEclsbkotlYb7SP2RbL2AHB9sPjtHgncYUn6EY5T4LKoKxkbDJqPcOXKPRXUYOaeJU6O9kiJFkjYQ4_5TargSmH3gqpAeMP3LMCkg18yMxqQwIofcKp9rWPXl57J0FWfYETECGnpI/s1600/cocukkalbi-727517.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitPDlEclsbkotlYb7SP2RbL2AHB9sPjtHgncYUn6EY5T4LKoKxkbDJqPcOXKPRXUYOaeJU6O9kiJFkjYQ4_5TargSmH3gqpAeMP3LMCkg18yMxqQwIofcKp9rWPXl57J0FWfYETECGnpI/s200/cocukkalbi-727517.jpg" width="132" /></a></div>
<b> </b>Çocukluğumun kitabı, ilk gençliğimin kitabı, hayatımın kitabı. Bana kitap okumayı sevdiren kitaptır bu. Daha henüz 2.sınıfa giderken, abimin öğretmeni öğrencilerine bu kitabı ödev vermiş, abim de kitap okumayı pek sevmeyen birisi olduğu için, bu kitabı aldığı gibi kitaplığın karanlık köşelerine fırlatmıştı. Ben de çocuk aklıyla, bu defterin kabını çok beğendiğimden, içinde ne olduğunu hep merak etmiştim, ama abimin kızacağı düşüncesiyle hiç açmamıştım. Sonunda merakım korkuma galip geldi ve o defterin kapağını kaldırdım, bir de ne göreyim, önümde kelimeler deryasından oluşan bir kitap duruyordu. Okumaya başlamamla kendimi bambaşka bir dünyada bulmam bir olmuştu. O günden sonra, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.(Hüzünlü bir melodi)<br />
Ama çocuklara hitap eden tarafı bir yana, yetişkinlere de söyleyecek çok sözü var Çocuk Kalbi'nin. Bir çocuğa iyilik yapmak istiyorsanız, ona Çocuk Kalbi'ni okutun, demiş bir düşünür. Ne de güzel söylemiş. Çocuklara bir şeyler öğretmek istiyorsanız, onlara Çocuk Kalbini okutun. Çocukları anlamak istiyorsanız, Çocuk Kalbini okuyun.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-46002563357178738482013-07-31T17:06:00.001-07:002013-07-31T17:06:46.568-07:00Bir roman olarak ''Silmarillion''<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdofFt47TBfUqVMF4j7ndXvmQOF2YVV2RMT2eW_af7zljX1RNOBITDGY3p6F1CXm47ObNuCmPrSUesf1jWtvAhm7GRD0qRwu8Q_PRUvgkceithrP370hs2th1VW2PIusx2iuqq7tKNRd4/s1600/kapak.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdofFt47TBfUqVMF4j7ndXvmQOF2YVV2RMT2eW_af7zljX1RNOBITDGY3p6F1CXm47ObNuCmPrSUesf1jWtvAhm7GRD0qRwu8Q_PRUvgkceithrP370hs2th1VW2PIusx2iuqq7tKNRd4/s320/kapak.jpg" width="223" /></a></div>
<br />
Daha önce, Silmarillion'un bir Dünya'nın yaratılış destanını anlattığından <a href="http://kalemimdenyansiyanlar.blogspot.com/2013/07/kutsal-kitap-olarak-silmarillion.html" target="_blank">bahsetmiştik.</a> Ulu İluvatar'ın Yüce Arda'yı yaratışının hikayesine de ucundan kıyısından değindim. Peki, bu yaratılış öyküsü nereye bağlanıyor ve Güç Yüzüklerinin Öyküsü nasıl başlıyor, ya da daha doğru bir ifadeyle, Silmarillerin öyküsü nerede bitip, hobbitlerin ve yüzüğün öyküsü nerede başlıyor?<br />
<br />
Silmarillion, çok komplike bir roman. Bu haliyle okunması da çok zor, kabul etmek gerekir ki. Dünya üzerindeki okuması en zorlayıcı metinlerden birisi kesinlikle, ki bu haliyle de tekniğinin kusurlu olduğunu belirtmek gerekir. Diyalogların düşük ve betimlemelerin çok olduğu bir öykü bu. Ayrıca çok büyük bir zaman dilimini kapsıyor. Zaman öncesinden, 1.Çağ, 2.Çağ ve 3.Çağ'ın tamamını kapsıyor zaman dilimi olarak. Ayrıca çok sayıda karakter bulunduruyor içinde. (Bu karakterleri ve simgeledikleri mitleri bir sonraki yazıda ele alıcaz. ;)) 680 küsur sayfalık romanın, son 60 sayfasının isimler sözlüğü olduğunu belirtmem, yeterli olur sanırım. Bu yüzden de, kişilerin bir çoğu havada kalıyor ve isimlerini öğrenmek bile başlı başına bir problem haline geliyor. Ancak kişileri öğrenmeyi becerebilseniz bile, ırkları karıştırmamanız çok zor. Hele hele, işin içine, Valar, Maiar ve Numenor da girince, karakter deryasından herhangi bir kişinin Eldar ırkının Numenor soyunun hangi boyundan olduğunu anlayabilmek neredeyse imkansız. Ancak buna rağmen, temel olarak öğrenmeniz gereken karakterleri öğrenme konusunda sıkıntı olmuyor, çünkü önemli kişilerin isimleri romanda çok sık geçtikleri için, sözlükten bir iki kez baktıktan sonra, akıla kazınıyor. (İluvatar, Manwe, Melkor, Morgoth, Ungoliath, Ingwe, Feanor, Elrond, Galadriel, Turin, Tuor, Hurin, Aule, Beren, Luthien, Earendil, Tulkas, Ulmo, Orome, Glorfindel, Glaurung, Sauron, Melian, vs. vs.) Ancak J.R.R.Tolkien'in en büyük başarılarından birisi de, burada yatıyor: Bu derece büyük bir karakter karmaşasını, inandırıcılığını bir kez bile sorgulatmadan okuyucusuna kabullendiriyor. Ayrıca, öyküde belki de sadece bir kez geçen bir elfin bile, arka planı ve kişilik özellikleri öyle güzel oturtulmuş ki, okuduğunuz bu hayali evrene inanmakta hiç zorlanmıyorsunuz. Uzun süre okuduktan sonra, kitaptan gerçek dünyaya döndüğünüzde, hangisinin gerçek olduğunu bile düşünebilirsiniz, şahsen çok sık yaşadım bu durumu.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUkcLbfDztZK9ltQYxjR9BwIthoTp_d1NxBh8IcQxgrsAqhbEKlnTR1Ne1UUJqZVt8z8o9cIvV9Wp_-sXJ53FHvcyiVoYShl2BHZCnjn7kupOmEZxCJKp87Xjfbh57JtE9bWMYV__svAg/s1600/silmarillion1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="246" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUkcLbfDztZK9ltQYxjR9BwIthoTp_d1NxBh8IcQxgrsAqhbEKlnTR1Ne1UUJqZVt8z8o9cIvV9Wp_-sXJ53FHvcyiVoYShl2BHZCnjn7kupOmEZxCJKp87Xjfbh57JtE9bWMYV__svAg/s400/silmarillion1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCuYwzzjPlu3ymVdDyQ449qTzD2JBiBxVN9k9R3fLVnx1cq4A5alx5SfF_rc0WTBu2m3Pc_P5EgSOkkdKtM-m_kDrcAAf92IjPukpbdhyevpdG-LIzyxHKbkxfQgPr00qnrM9MNbm32fM/s1600/36628c4a-eed8-44a8-a19a-51035e532c75-1.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCuYwzzjPlu3ymVdDyQ449qTzD2JBiBxVN9k9R3fLVnx1cq4A5alx5SfF_rc0WTBu2m3Pc_P5EgSOkkdKtM-m_kDrcAAf92IjPukpbdhyevpdG-LIzyxHKbkxfQgPr00qnrM9MNbm32fM/s200/36628c4a-eed8-44a8-a19a-51035e532c75-1.jpg" width="141" /></a> Romanın içinde, 5 farklı öykü bulunuyor. En ön planda olan ve kitaba ismini veren öykü, Silmarillerin Öyküsü, yani Quenta Silmarillion. Bu öykü, önceki yazımda da bahsettiğim gibi, bilge bir elf olan Feanor'un, Orta Dünya'nın ışık kaynağı olan Valinor'daki Ulu Ağaçlardan(ne yalan söyliyim, ismi gelmedi şimdi aklıma. :) ) Silmariller yapması ve bunları düşmüş bir Valar olan Ulu Melkor'un çalmasıyla oluşan olayları anlatır ki, kitabın en can alıcı bölümleri de bunlardır. Bu bölümün içinde, kendi başına bile kitap olabilecek (ki bunlardan birisi zaten kitap olmuştur.) bir çok ''derkenar'' tadındaki öyküler de vardır ki, her birisi kendi alanında en usta eserlere taş çıkartacak denli başarılılardır. Benim açımdan bu bölümlerden en kalitelileri, ''Turambar Turin'e Dair'', ''Beren ve Luthien'e dair'', ''Earendil'in Yolculuğuna ve Gazap Savaşı'na Dair'' ve ''Tuor'a ve Gondolin'in yıkılışına Dair'' den oluşur. İçlerinden Turambar Turin'in öyküsü, 2006 yılında ''Hurin'in Çocukları'' ismiyle 300 küsur sayfalık bir roman olarak da ayrıyeten yayınlanmıştır ki, Silmarillion'dan önce onu okuduğum için, Silmarillion'u okurken bana çok büyük katkıları olmuştur. Bu öykülerden özellikle Beren ve Luthien'in öyküsü, en yürek burkan ve en acıklı, ayrıca en güzelidir. Sadece o kısacık bölüm bile, yalapşap aşk romanlarından kat be kat be kat üstün. Ayrıca Aragorn ve Arwen aşkından daha acıklı ve hüzünlü. Ayrıca bir dip not olarak, Tolkien ve eşinin mezar taşlarında Aragorn ve Arwern değil Beren ve Luthien yazdığını da belirtmek isterim.<br />
<br />
Silmarillion'un diğer parçaları, Ainulindale, Valaquenta, Numenor ve Güç Yüzüklerine Dair'den oluşur. Ainulindale'de, İluvatar ve Ainur'ın birlikte Orta Dünya'yı, Arda'yı ve Elf/İnsan ırklarını yaratışları anlatılır. Valaquenta'da, Valar ve Maiar ırklarının özellikleri tanıtılır ve 11 Valar ile birlikte bütün Ainur tek tek okura tanıtılır. Ayrıca öykünün kötüsü, Valar eskisi Melkor/Morgoth da bu bölümde okurun karşısına çıkar.<br />
<br />
Numenor, Silmarillion'dan sonraki bir bölümdür. Silmarillion'la diğer iki kısım gibi bir göbek bağı olmamasına rağmen aynı evrende geçtikleri için külliyatı tamamlayıcı bir işlev görür. Bu kısımda, Valinor'da yaşayabilmek için isyan eden Numenor'ların (Elrond ve Arwen de bir Numenor'dur.) düşüşü ve Orta Dünya'ya sürülmeleri konu alınır. İçeriğinde sosyal mesajın en çok hissedildiği kısımdır ayrıca Numenor'un öyküsü.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCDpTAQe2EiGiepZrWOFG6caqVR0lYWSbdTfpKF5X8_c68vIuUfBMy8rzH-H_b-56e1vvKOrGY4yPY5yoFXPn4mSjZ-elTMAFLAhtJhFV0Jm9ZekxqalEfrZLmuJOoPsf2JGkFyP89wFc/s1600/Melkor3.pjpg.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="255" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCDpTAQe2EiGiepZrWOFG6caqVR0lYWSbdTfpKF5X8_c68vIuUfBMy8rzH-H_b-56e1vvKOrGY4yPY5yoFXPn4mSjZ-elTMAFLAhtJhFV0Jm9ZekxqalEfrZLmuJOoPsf2JGkFyP89wFc/s400/Melkor3.pjpg.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
En sondaki Güç Yüzüklerine Dair, okura Yüzüklerin Efendisi'nin geniş bir özetini sunar ve Silmarillion ile Yüzüklerin Efendisi arasındaki kayıp halkaları tamamlar. Bu anlamda Silmarillion'un hemen ardından okunması ile, bilinen bir öyküye, çok daha farklı bir gözle bakmanın deneyiminin verdiği mutluluğu tam anlamıyla hissedebilirsiniz.<br />
<br />
Güç Yüzüklerinin Öyküsü, Orta Dünya'nın en anlamlı savaşlarından olsa da, en küçüklerinden biri aynı zamanda. Bu denli gözümüzde büyüttüğümüz bu öykünün, (bahsettiğim tarihsel anlamda bir öykü, yanlış anlaşılmasın.) aslında yapbozun sadece bir köşesini oluşturduğunu öğrenmek, gerçekten çok şaşırtıcı.Ancak ufuk açıcı ayrıca. Yüzüklerin Efendisi'nin ortaya koyduğu Sanayi eleştirisini bilmeyen yoktur, sağır sultan bile duydu artık. Silmarillion okunduğunda, bu tarz okumaların altları daha net doluyor, ve Yüzüklerin Efendisi çok daha fazla anlam kazanmış oluyor. Şahsi tavsiyem, ne kadar çok okumuş olursanız olun, Silmarillion'un ardından kısa bir süre sonra Yüzüklerin Efendisi'ni tekrar okumanız gerektiğidir. O halde birçok parça yerine daha doğru oturur ve ayrıca Silmarillion ile olan, hiç bilmediğiniz bağlar yüzünüzde gülümsemelere yol açabilir. (Shelob'un Ungoliath'ın soyundan gelmesi, Cücelerin Moria madenlerine olan bağlılığı, Elrond ve Galadriel'in bilgeliğinin kaynağı, Orman Elflerinin güvensiz yapıları, Elf-Cüce kavgasının kökeni, Ejderha Smaug'un atası, Minas Tirith'in yükselişi ve Minas Morgul'un çöküşü vs.) Şahsen ben de, en kısa zamanda Yüzüklerin Efendisi külliyatına, Hobbit'le birlikte tekrardan el atmayı ciddi olarak düşünüyorum.<br />
<br />
Sonuç olarak, Silmarillion'un roman olarak teknik anlamda biraz kusurlu olduğundan bahsettim, ama Silmarillion'un bir kutsal kitap olduğu konusunda sizinle daha önceden anlaşmıştık zaten. Hiçbir Kutsal Kitapta diyalogların yer kaplamadığını göz önüne aldığımızda, Silmarillion'un durumu da hoşgörüyle karşılanır her halükarda. Ayrıca içinde barındırdığı müthiş ötesi öyküler ve kurguyla, bu teknik yapısıyla bile en üst düzey romanlar arasına çıkıyor rahatlıkla.<br />
<br />
Tolkien, 1950'li senelerin bağnaz edebiyat çevrelerinde, böylesi fantezi ürünü eserlerle uğraştığı için, dostları tarafından çok aşağılanırmış. Hatta bir keresinde, cemiyet içerisinde bir dostu, kendisi hakkında ''o anca çocuk kitapları yazar.'' deme cüretini bile göstermiş. Yıl 2013, kendisine dil uzatanların isimleri dahi bilinmezken, çocuk kitaplarının üstadı başımızın üstünde. Toprağı bol olsun.<br />
<br />
Rahat uyu üstad, sana dil uzatma cüreti gösterebilecekler henüz dünyaya gelmediler. Biliyoruz gittiğin yerlerde çok mutlusun, yanında Luthien'in var ne de olsa.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-81317668084366657942013-07-27T06:54:00.000-07:002013-07-27T06:55:42.317-07:00En iyi Kitap Kapağı Tasarımları (2) En güzel Kitap Kapağı tasarımlarına yer verdiğim yazılardan devam... Daha önceki yazıda <a href="http://kalemimdenyansiyanlar.blogspot.com/2013/07/en-iyi-kitap-kapag-tasarmlar.html">vermiştik birkaç şeyler.</a> Şimdi devam ediyoruz.<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-Qsj4jiKp-mPPFNkiHH3cONOMfI_NsfBnDd8g-txRsUVWbQJTnZckv2ruekopYwm2AWeI1Js0dbn4VjOgOrp6C6nmXzdLE3v-bJK3EiAZpKv2-0AEa1b420ar8iowjqs-DG3uyRE7-H4/s1600/A+General+Theory+of+love.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-Qsj4jiKp-mPPFNkiHH3cONOMfI_NsfBnDd8g-txRsUVWbQJTnZckv2ruekopYwm2AWeI1Js0dbn4VjOgOrp6C6nmXzdLE3v-bJK3EiAZpKv2-0AEa1b420ar8iowjqs-DG3uyRE7-H4/s320/A+General+Theory+of+love.jpg" width="207" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0ys5C41NVvpUbj9vYC7B4-xcVlHqGQ2l7G5GsPVADXNI8w1Qra7g6CiWpvoM5DpUHDQGeZc3H5zK8VmqVUPnPn6A4pEnhrQRFrG9VyhT1E1kGjNcxLs8jGCm4vRk0OeyDxehbquuDP-0/s1600/Beowulf+Seamus+Heaney.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0ys5C41NVvpUbj9vYC7B4-xcVlHqGQ2l7G5GsPVADXNI8w1Qra7g6CiWpvoM5DpUHDQGeZc3H5zK8VmqVUPnPn6A4pEnhrQRFrG9VyhT1E1kGjNcxLs8jGCm4vRk0OeyDxehbquuDP-0/s320/Beowulf+Seamus+Heaney.jpg" width="211" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMIHiJxDhzAv0lBDkO_Maa8yAV0hw0o-E2bKEPoeJJvGbpBoNCCl6_tFFu7C-Oew0bs_QTAwaKcBu3w7jaaDD6Kxwdr4wwMsIzN8hYL6C65B20wGx7LE6U-aOSzeMEyYAUL9RclAqf5r4/s1600/An+Ethics+of+interrogation+michael+skerker.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMIHiJxDhzAv0lBDkO_Maa8yAV0hw0o-E2bKEPoeJJvGbpBoNCCl6_tFFu7C-Oew0bs_QTAwaKcBu3w7jaaDD6Kxwdr4wwMsIzN8hYL6C65B20wGx7LE6U-aOSzeMEyYAUL9RclAqf5r4/s320/An+Ethics+of+interrogation+michael+skerker.jpg" width="212" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikTkIQ2JALR8JRIL4pCju6watLwL97PBLTy2Y5ObZ5ok2jcP9s4PusoJvsEOVDfCh3C8ln9SeAcB3ILdRbUTfDR_0tKi2Lif2wdQFUUFY1xqZTpBiZorPpiRvt5sI8b4ao8YAcVN57TLU/s1600/Burn+This+Book+Toni+Morrison.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikTkIQ2JALR8JRIL4pCju6watLwL97PBLTy2Y5ObZ5ok2jcP9s4PusoJvsEOVDfCh3C8ln9SeAcB3ILdRbUTfDR_0tKi2Lif2wdQFUUFY1xqZTpBiZorPpiRvt5sI8b4ao8YAcVN57TLU/s320/Burn+This+Book+Toni+Morrison.jpg" width="210" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhg9HQSHOazL5WPJ5IIIlQE6a1bgTJCXRROdpKCtxAYNt-c8yo66d9oDba455vbrdUTKUFPDlCrfq982CQoFSUiotU2EzgIRCAXmtvM2krKHKsgP8c4hTKStGKTEkf5-uHKDRlqFS6UJMI/s1600/Fahrenheit+451+Ray+Bradbury.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhg9HQSHOazL5WPJ5IIIlQE6a1bgTJCXRROdpKCtxAYNt-c8yo66d9oDba455vbrdUTKUFPDlCrfq982CQoFSUiotU2EzgIRCAXmtvM2krKHKsgP8c4hTKStGKTEkf5-uHKDRlqFS6UJMI/s320/Fahrenheit+451+Ray+Bradbury.jpg" width="194" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKJzhKcjckpfzXxYhB-6Xgdav0Pb33SNu7gH3ISI_dbmI7EPLVa0Ax9KsXv_NmC2G9qsy6nXW7u01wxGCXfNwefYeemYp5o-PvE_MXVkbs6uKFeSrrcVNnXX_5Yvu5xG9qGzBU14Kp_LU/s1600/Flowers+in+the+Attic+V.C.+Andrews.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKJzhKcjckpfzXxYhB-6Xgdav0Pb33SNu7gH3ISI_dbmI7EPLVa0Ax9KsXv_NmC2G9qsy6nXW7u01wxGCXfNwefYeemYp5o-PvE_MXVkbs6uKFeSrrcVNnXX_5Yvu5xG9qGzBU14Kp_LU/s320/Flowers+in+the+Attic+V.C.+Andrews.jpg" width="208" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrSO1kNAuV4x0We-NwtECdQRjYbsUJ7KxaODy2UidD3JJqJUP8sh0PKnofmZmT4LlclQfvfn1b2558AKYRX_VKiaVT2mI8vtvK_oNG6b3wKDlFsNYpTE9Ff8GSN2F_R_goY6GY5w2RTRA/s1600/%25C4%25B0nvisible+Man+Ralp+Ellison.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrSO1kNAuV4x0We-NwtECdQRjYbsUJ7KxaODy2UidD3JJqJUP8sh0PKnofmZmT4LlclQfvfn1b2558AKYRX_VKiaVT2mI8vtvK_oNG6b3wKDlFsNYpTE9Ff8GSN2F_R_goY6GY5w2RTRA/s320/%25C4%25B0nvisible+Man+Ralp+Ellison.jpg" width="207" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi__cOGC82sGUtFilHVto3ylkjer_uax4MEuyEtXDWLZ49jvtYiee92hJy9d0hoxgP2SFj9uBdvgvC96yqd1QzscSu69kK6N1idWVzasgCJzVg9X4-F7hLqnxUNOlR_T8XqfwF9zFKCMAI/s1600/Jaws+Peter+Benchley.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi__cOGC82sGUtFilHVto3ylkjer_uax4MEuyEtXDWLZ49jvtYiee92hJy9d0hoxgP2SFj9uBdvgvC96yqd1QzscSu69kK6N1idWVzasgCJzVg9X4-F7hLqnxUNOlR_T8XqfwF9zFKCMAI/s1600/Jaws+Peter+Benchley.jpg" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjK2bJLmhJJXAIcWpT01cqUJJxG-tjzJHsS2u2iMlW3kT_G5BtyvR3fYdvwH47BEXwxJ_Jn1hyphenhyphen4HJY6MZJI647h6w4e5h-8IHWruSBBqfAh3SdHxRRe-HTW_tR5ssS70rDw7TrblCsA_yM/s1600/Jurassic+Park+Michael+Crichton.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjK2bJLmhJJXAIcWpT01cqUJJxG-tjzJHsS2u2iMlW3kT_G5BtyvR3fYdvwH47BEXwxJ_Jn1hyphenhyphen4HJY6MZJI647h6w4e5h-8IHWruSBBqfAh3SdHxRRe-HTW_tR5ssS70rDw7TrblCsA_yM/s320/Jurassic+Park+Michael+Crichton.jpg" width="215" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYzqlh-Pq-sAYv3e_YTvq2bXfzVurJE0OLiozoL-aapzbUH37s9pPNBzSZQBOwbYtqaiEKmG7D-KazCNf1XSLQJX1Cm6wlIRUoMbOUYAhB80bDgsGv8i5DoJqOJw9-bs1uK4r0n28BrdE/s1600/On+The+Road+Jack+Keroac.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYzqlh-Pq-sAYv3e_YTvq2bXfzVurJE0OLiozoL-aapzbUH37s9pPNBzSZQBOwbYtqaiEKmG7D-KazCNf1XSLQJX1Cm6wlIRUoMbOUYAhB80bDgsGv8i5DoJqOJw9-bs1uK4r0n28BrdE/s320/On+The+Road+Jack+Keroac.jpg" width="190" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiG0jIoLoErrIZT6UooNDFgsLyaNj4i29n4g1VLohUViYNlc0UmAf1KhI1oqz00wTeHgB5uaj9AXZnT4xWIMB6FGvV6mLk5V20xTp7VYseX6DqKwkEpXIGfHJ1bFuVXw2XFHP5Jjl_cPZU/s1600/The+Devil's+Home+on+Leave+Derek+Raymond.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiG0jIoLoErrIZT6UooNDFgsLyaNj4i29n4g1VLohUViYNlc0UmAf1KhI1oqz00wTeHgB5uaj9AXZnT4xWIMB6FGvV6mLk5V20xTp7VYseX6DqKwkEpXIGfHJ1bFuVXw2XFHP5Jjl_cPZU/s320/The+Devil's+Home+on+Leave+Derek+Raymond.jpg" width="213" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSLxC5KFdBj6LCOkFRZagN4qv8Ks6HAqfr3gffdvpscyQ7QeCJU4XRYCdwUBGmscLmIcVyjnuykxqDeGWLqKN7F7_rj9c1arfwzkNuPjyqGcpePpGTv2pZb04bzzO-cw-VTSHtqoH1lnM/s1600/The+disappointment+Artist+Jonathan+Lethem.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSLxC5KFdBj6LCOkFRZagN4qv8Ks6HAqfr3gffdvpscyQ7QeCJU4XRYCdwUBGmscLmIcVyjnuykxqDeGWLqKN7F7_rj9c1arfwzkNuPjyqGcpePpGTv2pZb04bzzO-cw-VTSHtqoH1lnM/s320/The+disappointment+Artist+Jonathan+Lethem.jpg" width="216" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqZYQiTPTTkFJBjmCzyj7mwRc0ATcSaa8z8s2sN92K2scDotq7ijMYFCit9lVygS-FNG8O5MnT2hyygG_FpkV75CepYvP-l9HdNF800iHxVdZyYYj8Ahzw7cgUUnarBALRyzeFmYdeZSo/s1600/The+godfather+Mario+Puzo.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqZYQiTPTTkFJBjmCzyj7mwRc0ATcSaa8z8s2sN92K2scDotq7ijMYFCit9lVygS-FNG8O5MnT2hyygG_FpkV75CepYvP-l9HdNF800iHxVdZyYYj8Ahzw7cgUUnarBALRyzeFmYdeZSo/s320/The+godfather+Mario+Puzo.jpg" width="213" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwjiGm1U9rqtrHMNDD_MKyq5f9-1Cm5cHFJ5pq06GE81nb3m76a-0Ccm2nEJq2yERlzjEl0zkbRGHnS00jV94WNmKACqYotaON7kN3cXGij3s5-kxVLp0YYw5D5vwSzfU36XYAlUSuqfU/s1600/The+Humbling+Philip+Roth.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwjiGm1U9rqtrHMNDD_MKyq5f9-1Cm5cHFJ5pq06GE81nb3m76a-0Ccm2nEJq2yERlzjEl0zkbRGHnS00jV94WNmKACqYotaON7kN3cXGij3s5-kxVLp0YYw5D5vwSzfU36XYAlUSuqfU/s320/The+Humbling+Philip+Roth.jpg" width="212" /></a></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-34228567207170024112013-07-26T14:59:00.000-07:002013-07-26T14:59:33.769-07:00Kutsal Kitap olarak ''Silmarillion''<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSbJSy8XFx01-FKj5GGxK9UlFNQg7TY3QtMSCJEGAkjB22GogVku8MhIiYGhje5-_IwbdEa4qI5xVvQBTqfiVWx9YaxnOOEl1ER_rmfwoSLusnIUjoUG94sNRU2VtxJHG_RuFCoy4SJmo/s1600/silmarillion.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSbJSy8XFx01-FKj5GGxK9UlFNQg7TY3QtMSCJEGAkjB22GogVku8MhIiYGhje5-_IwbdEa4qI5xVvQBTqfiVWx9YaxnOOEl1ER_rmfwoSLusnIUjoUG94sNRU2VtxJHG_RuFCoy4SJmo/s400/silmarillion.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Anlatmaya nereden başlamalı? Böylesi mükemmel bir eseri anlatmayı becerecek kelimeler ortaya çıktı mı ki? Kendimizde böylesi bir kitabı inceleme lüksünü nereden buluyoruz anlayamıyorum açıkçası. Oturup da İncil'i bir roman olarak incelemek ne derece saçmaysa, Silmarillion'u incelemeye çalışmak da o derece saçma çünkü bence.<br />
<br />
Önce Eru vardı. İluvatar da derlerdi ona. Okyanusun ötesinde, Aman'ın ve Orta Dünya'dan çok uzakta, Zamanötesi Salonlarda, yanında Ainur ile birlikte bulunurdu. Ainur çok güçlüydü, ama içlerindeki en güçlüleri Manwe ve Melkor'du. Eru İluvatar, tüm Ainur'dan özellikler bahşetti Melkor'a. Ardından Melkor, Eru'nun isteğiyle şarkı söylemeye başladı, Ea dendi buna, ve bu şarkının içinde Arda şekillendi, içerisinde Orta Dünya, Numenor ve Valinor ile birlikte tüm Aman'ın bulunduğu gezegen. İluvatar, Ainur'a Arda'nın gelecekteki şeklini gösterdi, etkilendi hepsi birden, ve bunun içinde varolmak istediler, bu güzellikleri paylaşmak istediler, ama Arda henüz gençti, ve bu gördüklerinin, çok uzun yılların ve büyük yıkımlara uğratan savaşların ardından ortaya çıkacağının farkında değillerdi, gözleri düğümlenmişti. Ancak Melkor tamahkardı, Arda'nın sadece bir parçası olmak istemiyor, ayrıca onu değiştirmek de istiyordu. Bunu anladı yüce Eru İluvatar, ve Ainur'u Arda'ya gönderdi, orada bulunsunlar ve Arda'yı gelecekte ortaya çıkacak kendi çocukları Elfler ve İnsanlar için uygun hale getirsinler diye. Melkor başkaldırdı diğerlerine, kötülüklere büründü ve kendi kalesine çekildi, bütün güzelliklere düşmandı artık. Ainur'un başınaysa, yüce bilge Manwe geçti. Ve böylece başladı Arda Tarihi.<br />
<br />
Ardından çok büyük savaşlar, yıkımlar oldu, can kayıpları oldu. Aule, Yüce Eru'ya baş kaldırmak pahasına, nefsine hakim olamayarak Cüceleri yarattı, onları kendi özellikleriyle donattı. Yavanna Arda'ya sonsuz güzellikler kattı, Ainur'un hepsi birden, özellikle de Valar, ışığa boğdu Arda'yı, iki ağacın ışığı, yüzyıllarca sürdü Orta Dünya'da. Melkor çok güçlendi, Orta Dünya'nın tek hakimi oldu, ama Valar onu da yenmesini bildi, onu tutsak etti ve Valinor'a hapise getirdi, Tulkas'ın elinde olsa oracıkta boğardı halbuki, belki de en iyisi bu olurdu gerçi. Ama Melkor ne olursa olsun bir Ainur'du, Valar'ın en kudretlilerindendi, Manwe'den bile güçlü olabilirdi, tutsaklığı kabullenecek birisi ise hiç değildi. Sempatik yüzünü takındı ve kendisini affettirdi, bağışlattı kendisini, ayrıca Valar'da bulunduğu sırada, ileride en sadık uşağı olacak Maiar Sauron'u da emrine almayı başardı. Ve Valar'ın hükmü gereği, suçlarının cezasını çekmiş olarak Orta Dünya'ya döndü.<br />
<br />
Ama aynı zamanda İluvatar'ın çocukları da doğmuştu, Elfler, Eldar, Teleri ve diğerleri Orta Dünya'daki varlıklarına başlamışlardı artık. Onlara Aman'a gelme seçeneği sunuldu, kimisi kabul etti bunu, kimisi reddetti. Ama gidenlerden özellikle Noldor elfleri gelecekte çok büyük işler yapacaklardı.<br />
<br />
Feanor, Elflerin en kudretlilerindendi, iki ağacın ışığından Silmarilleri yaptı ve onları kendi himayesine aldı. Melkor, Ungoliath'la birlikte saldırıp, hem babasını katletip, hem de Silmarilleri çalınca, tekrar Orta Dünya yolları gözüktü Noldor'a. Feanor ona, Morgoth dedi, Kara Düşman yani. Morgoth, ayrıca Valinor'a da saldırmış ve iki ağacın ışığını söndürmüştü, Arda'nın son ışığını bulunduran Silmariller de Morgoth'un elindeydi artık. Ardından Valar Ay ve Güneş'i yarattı, Arda varoldukça, ışıklarıyla aydınlatacaklardı dört bir tarafı.<br />
<br />
Noldor'un gözünü nefret bürümüştü artık. Morgoth'u yenip, Silmarilleri almak için yola çıktılar, Silmarilleri almak için ne yapmak gerekirse yapacaklarına dair yemin ettiler ayrıca, maatteessüf ileride yapacaklar da.<br />
<br />
Bu öykü çerçevesinde gelişen olayları hikaye eder Silmarillion. Gazap Savaşı, Beren ve Luthien'in öyküsü, Turin Turambar, Hürin ve Tuor, Earendil, Ulmo, Kardeş Katli gibi her biri mükemmellik abidesi müthiş öyküleri de bir araya getirir ayrıca.<br />
<br />
J.R.R. Tolkien, bu eseri yazarken temel motivasyonu, mitolojisi olmayan İngilizlere bir mitoloji hediye etmekti. Amacını çok aştığı şüphesiz, çünkü sonunda ortaya çıkan eseri kutsal kitap sayılabilecek denli kapsamlı ve geniş, yaratılış destanına bakışıyla da diğer kutsal kitaplarla benzeşen, alegorik yapısıyla da son derece edebiydi. Allah, herkese kendisinden biraz üfledi denir Kuran'da, her insanın Allah'ın Külli İradesinden Cüzi olarak taşıdığı anlatılır, Tanrı Tolkien'e biraz fazla vermiş gibi bazı şeyleri. Çünkü böylesi bir kitap, Tevrat'tan önce yeryüzünde yazılmış ve insanlara, ''Sizin Kutsal Kitabınız bu, artık buna inanıcaksınız.'' denseydi, herkesin kayıtsız şartsız iman edeceği şüphesizdir. Okuyunca daha net anlaşılıyor bu.<br />
<br />
Eğer bir din olsaydı, çok inananı olurdu, orası kesin en azından.<br />
<br />
Okuyun, yetmedi bir daha okuyun, birkaç kez daha okuyun, sürekli okuyun. Yaratan Tolkien'in adıyla okuyun. Çünkü şüphesiz Tolkien birdir ve Peter Jackson onun kulu ve elçisidir.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-82627384987836099072013-07-18T12:56:00.000-07:002013-07-18T12:57:58.941-07:00#Direniş<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
...Onlar bize biber gazı sıktı, biz onlara karanfil uzattık.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Biz ağaçların gölgesinde uyuduk, 'bir orman gibi kardeşçesine', onlar TOMA'larla saldırdı, kapitalist emellerle.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Orantısız güce, orantısız zekayla karşılık verdik, çünkü onların baş edemeyecekleri tek şey şiddet dışı eylemler ve mizahtı, biliyorduk. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Copladılar, vurdular, kırdılar, yakıp yıktılar. Sonra suçu üstümüze yıkmaya çalıştılar, yılmadık, yemedik. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Zorla tuttuğumuz bir %50'miz var dediler, bak üstünüze salarız dediler. Saldılar. Elleri Talcidli adamları, elleri satırlı adamlar kovaladı, sonra demokrasiden bahsettiler. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Sokağa çıkanlar zaten zorla tuttukları %50'ydi, bunun farkına varamadılar. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
O %50 sokaklarda, kimsenin beklemediği şeyler yaptı, dünyayı ayağa kaldırdı, görmezden geldiler, zorla topladıkları insanlarla, mitinglerde gövde gösterisi yaptılar, buna bir savaş gibi baktılar ve sonunda 'işte bu, savaşı kazandık.' dediler.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Şimdi o sokağa dökülenler evlerine döndü, arkalarında, demokrasi, kardeşlik ve özgürlük mesajları bırakarak. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Şimdi onları Alla Allah nidalarıyla kovalayanlar da evlerine döndü, ellerini kana buladılar ne yazık.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Ve bu direnişi en iyi özetleyen bu kare kaldı geride, en anlamlısı ya da en önemlisi değil, en güzeli hiç değil...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Ama direnişin ruhunu en iyi yansıtan kare olduğu şüphesiz. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Biz onlara karanfil verdik, onlar bize biber gazı sıktılar.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Hüloooooğ.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIHLr9uXhVFOaNjX4YvaQnikGPFGB0tM39G1RglbFfeyohyphenhyphen8byj3Tjlqnad1mnSkWrsEYydlkJ0lCS0HOa9UAJxqnsi2khs_icMCE5ecAyfWIHbb59Ecdd3q9y3CIQdpE3UfaqO-8-Aqo/s1600/taksim+meydan%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="247" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIHLr9uXhVFOaNjX4YvaQnikGPFGB0tM39G1RglbFfeyohyphenhyphen8byj3Tjlqnad1mnSkWrsEYydlkJ0lCS0HOa9UAJxqnsi2khs_icMCE5ecAyfWIHbb59Ecdd3q9y3CIQdpE3UfaqO-8-Aqo/s400/taksim+meydan%C4%B1.jpg" width="400" /></a></div>
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-44079244106992472312013-07-11T13:34:00.000-07:002013-07-11T13:34:10.968-07:00Biraz soluklanma... Birkaç şiir, birkaç hoş seda<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtWVbnOXi9NIkFSXlvZGGgeGaYxK4WlhJYT38tcw_ux-QQ8pCQeVxy7SzNJfaoJNCPH7DCGmTcMcZNGvxVBIJI9Rwpfj4fMkONef26kRMfZCcaU9ZJURmVxun39v2dZ61_vfBNFZjBl_c/s1600/%C5%9Fiir.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtWVbnOXi9NIkFSXlvZGGgeGaYxK4WlhJYT38tcw_ux-QQ8pCQeVxy7SzNJfaoJNCPH7DCGmTcMcZNGvxVBIJI9Rwpfj4fMkONef26kRMfZCcaU9ZJURmVxun39v2dZ61_vfBNFZjBl_c/s400/%C5%9Fiir.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Üst üste ağır edebi eserler okuduktan sonra, bunalıyor biraz insan. Farklı şeyler okumak, daha farklı düşünmek, farklı bakış açıları kazanmak istiyor. En önemlisi de, farklı bir edebi tat aramaya başlıyor. Romanın genel diline aşina olan okuyucular, çok sık ve arka arkaya bu aleme daldıklarında, her şeyden önce, ''kafaca'' yorgun düşüyorlar. Biraz soluklanma, biraz farklı tatlar iyi geliyor işte o zaman.<br />
<br />
Yanlış anlaşılmasın, şiiri filan kötülemedim ben. ''Şiir basittir, kafa çalıştırmaz.'' gibi bir çıkarımım yok burada. Kastetmek istediğim şey 'edebi lezzet'. Şiir, her zaman nesirden daha lezzetli bir tür olmuştur. Her zaman, arayanlara dilediğini vermiştir.<br />
<br />
Kişisel olarak, roman ve hikayeyi her zaman şiirden daha çok sevmişimdir. O komplike yapısı, beni daha çok sarıp sarmalar. Ancak şiire karşı da bastıramadığım bir sevgi, müthiş bir sempati ve saygım var. Bu yüzdendir şiirle bağlarımı hiçbir zaman koparmayışım.<br />
<br />
Yaz aylarının başlarıdan beri, üst üste okunan ağır edebi eserlerin yarattığı ağırlıktan kurtulmak için, yine her zaman yaptığım gibi güvenli limanım şiire sığındım. Bu kez, YKY'nin Doğan Kardeş dizisinden çıkan, Doğan Hızlan'ın mükemmelen yaptığı bir 'şiir seçkileri' kitaplarıydı elimdekiler: Behçet Necatigil seçkisi 'Eski Sokak' ve Özdemir Asaf seçkisi 'Dokuza Kadar On'.<br />
<br />
Önce Behçet Necatigil'le başlayalım.<br />
<br />
Abartmıyorum, en sevdiğim şair! Nazım Hikmet'e rağmen söylüyorum bunu. Eski Türk aile yapısını müthiş bir gözlemle yansıttığı şiirleri, kesinlikle Türk Edebiyatındaki en kaliteli eserlerden. Aynı şekilde mahalle ve sokak kültürü, yaşam tarzımız ve aşk temalarında da müthiş gözlemleri var üstadın. Kalemini büyük bir ustalıkla kullanıyor. Anlatmak istediklerini, çok sade bir şekilde anlatmayı beceriyor, ancak bunu yaparken şiir dilindeki lezzetinden de hiçbir şey kaybetmiyor. Çok naif şiirler onunkiler. Bizim şiirlerimiz, bizlerin şiirleri.<br />
<br />
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Lades</span></div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Uzayacağa benzer<br />
Tutuştuğumuz lâdes. İşi gücü bırakıp<br />
Mezarlığa nâzır<br />
Bir eve taşındım. Ölüm, sen beni aldatamazsın,<br />
Aklımda!</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: left;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: left;">
<span style="font-family: inherit;"> Özdemir Asaf'tan devam...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: left;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: left;">
Behçet Necatigil için, en sevdiğim şair demiştim. Özdemir Asaf ise, okumaktan en çok keyif aldığım şairdir o zaman. Onun için, ''büyük anlamları küçük dizelere yerleştirme ustası'' derler. Doğrudur. ''Yalnızlık paylaşılmaz... Paylaşılsa yalnızlık olmaz.'', ''Bütün dünyayı kucaklamak istedim, kollarım yetmedi.'', ''bugüne en uzak gün, dün''... Bu dizeler yeterince kanıtlıyor bence. Ayrıca hafif komik bir yönü de var onun şiirinin. ''çekil ordan ayı göremiyorum.'' gibi, 2 anlamlı, komik dizeler kaleme almış bir şairden bahsediyoruz. Ama genel anlamda hüzün hakimdir şiirlerine. Bayağı bir hüzün değil ama, gerçek bir hüzün. Aşkı çok iyi özümsemiş, ayrılığı da öyle. Şiirdeki 2.kişili anlatım olayını aşmış, bitirmiş birisi Özdemir Asaf. Çok güzel, çok lezzetli, yürek burkan, düşündüren, güldüren, hüzünlendiren, mutlu eden şiirleri var. Çok fazla şiir geleneğinden beslenmiş: Tekke Edebiyatı, Halk Edebiyatı, Divan Edebiyatı vs. vs. 2. Yeni izleri görmek bile mümkün. Şiirlerinde de açıkça belli oluyor zaten bu durum. Herkesin okuması gerekir kesinlikle, bir kez lezzetine bakması gerekir onun kaleminin. Behçet Necatigil'in de öyle, zaten iki çok yakın arkadaşmış ikisi, yeni öğrendim. Şiir dillerinin de benzer olması kaçınılmaz. En sevdiğim şiiri 'Çiçek Senfonisi' ni paylaşarak bitiriyim yazımı. Şiire bir süre ara, romanlara devam. Bir iki ay sonra tekrar dönmek üzere, şiir defteri şimdilik kapanıyor benim için, aman sizler kapatmayın.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: left;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Çiçek Senfonisi</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Çiçeklerin akşamlarını<br />
Akşamların çiçekleri<br />
Aydınlatır..<br />
<br />
Çiçeklerin adlarını<br />
Birbirlerine benzemezlikleri<br />
Adlandırır.<br />
<br />
Biri alır bir güneşi<br />
Öbürüne yıldız sunar,<br />
Biri öbürünü yağmurlandırır.<br />
<br />
Bir başkası bir güzelliği<br />
Akıl almaz çalımıyla<br />
Karanlıklandırır.<br />
<br />
Bir düğünü aklandırır biri,<br />
Biri bir yalanı silerken<br />
Biri bir ölümü anılandırır.<br />
<br />
Biri bekler sabahları,<br />
Biri gündüz diye çıldırır<br />
Bir başkası aydınlığı akşamlandırır.<br />
<br />
Biri bağlar-bahçeler içinde nazlı,<br />
Biri kendi kendini doğurur bayırlarda,<br />
Biri kayalıkları ayaklandırır.<br />
<br />
Pencereden bakar biri,<br />
Biri el sürdürmez kimseye,<br />
Biri kendini ağaçlandırır.<br />
<br />
Tırmanır biri el ermez dikliklere.<br />
Biri yerlere yaslar yüzünü<br />
Topraklandırır.<br />
<br />
Biri ordusunu yayar birdenbire<br />
Tarlalara, öbek öbek,<br />
Kanlandırır.<br />
<br />
Biri şarkılarla gözleri besler,<br />
Yeşillikleri ve sevgilileri<br />
Umudlandırır.<br />
<br />
Çiçekler hep bekler gibidir,<br />
Oysa hiç beklemezler;<br />
Biri arılandırır, biri kuşlandırır.<br />
<br />
<br />
Biri rüzgârlandırır gönülleri,<br />
Biri kızdırır soğumuş külleri..<br />
Biri de kendini kucaklandırır.<br />
<br />
Biri tek başına yürür yazgısında,<br />
Biri sepetlerde demet demet<br />
Ününü kaldırımlandırır.<br />
<br />
Biri vazolandırır kendini salonlarda,<br />
Biri kurur bir kitabın içinde,<br />
Biri de kafes arkasında saksılandırır.<br />
<br />
Çiçekler bir şölen yaşamda,<br />
Renklerin en büyük orkestrası..<br />
Dursuz-duraksız çalar her insanda<br />
Sevinci, aldanıyı, ölümü ve yası.</span></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-2645486852697183322013-07-10T07:13:00.001-07:002013-07-10T07:13:15.010-07:00Kafka'nın zihninde rahatsız edici bir yolculuk ''Ceza Kolonisinde'' (Anlatılar -1)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiFZWFL4jcYGN7svNJEUwUitK9Of5afxxU50c5GeBZq7xuxtLmZS5utr2pTlz6uW4jkHaUo25ulMtXVTJe3OzMauMPYMVgLSM9Hc-94NcfgHF0D3QWDXH_2suGZbG7K2zK9k6ZFw-M2EQ/s1600/kafka+yans%C4%B1yanlar.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiFZWFL4jcYGN7svNJEUwUitK9Of5afxxU50c5GeBZq7xuxtLmZS5utr2pTlz6uW4jkHaUo25ulMtXVTJe3OzMauMPYMVgLSM9Hc-94NcfgHF0D3QWDXH_2suGZbG7K2zK9k6ZFw-M2EQ/s400/kafka+yans%C4%B1yanlar.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Geçenlerde Franz Kafka'nın 130. doğum yılıydı hatırlarsınız. Ben de bununla ilgili bir iki şey <a href="http://kalemimdenyansiyanlar.blogspot.com/2013/07/hasta-adam-kafkann-130-dogum-yl.html">karalamıştım </a>hatırlarsanız. Bu dönemin 'anlam ve önemi üzerine', ben de Kafka anlatılarına gömüldüm belli bir süre. Onun o 'hasta' zihninde gezindim amiyane tabirle. Ve sağ salim çıkmayı başardık, ama bir parça da değiştik tabii.<br />
<br />
Kafka'nın anlatılarında ilk bakışta göze çarpan şey, hayata karşı duyduğu umutsuz bakış açısı oluyor kesinlikle. Hayattan umudunu kesmiş ve yaşamaya değer görmeyen birinin anlatılarını okuyorsunuz sayfalar boyu. Ancak romanlarından farklı olarak, daha girift yapısı olan, iç içe geçmiş anlatılardan ve yer yer aforizmalardan oluşuyor Ceza Kolonisinde. Müthiş bir kaliteyle başlayıp sonunu bağlayamadığı anlatılardan, saçma sapan, ne dediği anlaşılamayan konulara, mükemmel ötesi yaratımlardan sıradan öykülere dek çok çeşitli yelpazede, son derece tatmin edici bir deneyim yaşıyorsunuz adeta. Örneğin bu derlemeye de adını vermiş olan Ceza Kolonisinde adlı öyküsünü okurken, ağzımın açık kaldığını ve Kafka'yı ayakta alkışlamamak için kendimi zor tuttuğumu söylemeliyim. Aynı şekilde, aynı zamanda Amerika romanının da ilk bölümü olan ve oradan çok iyi bir şekilde aşina olduğum Ateşçi öyküsü de son derece kaliteli ve şapka çıkarttıracak cinstendi. Daha önce okumuş olduğum ve hayran kaldığım Açlık Sanatçısı bölümünü de, yüzümde müstehzi bir ifadeyle tekrar okumanın keyfini tattım. Aynı oranda pek beğendiğim diğer anlatıları da, kitaplara girmemiş, hiçbir yerde yayınlanmamış olan Duacıyla konuşma, Sarhoşla konuşma ve diğer iki anlatısıydı(isimleri şu anda aklıma gelmiyor.) Bu derecede beğenmediğim, ancak kalitesini belli eden ve babasıyla kötü olan ilişkisinin izlerinin ilk bakışta sürülebildiği hüküm adlı öyküsü de iyiydi. Ancak daha önce de okuyup pek beğenmemiş olduğum bir köy hekimi bölümünde tekrardan hayal kırıklığı yaşadım. Seyir adlı bölüm ise, beni pek şaşırttı. Bazı anlatılarına bayılırken, bazılarından nefret ettim, bazılarını çok saçma buldum, bazılarıysa dahiyaneydi. Özellikle binici beyler bir düşünmeli adlı anlatısında, kendimi tutamayıp kahkahalar attığımı söyleyebilirim.<br />
<br />
Kafka'nın bilindik trüklerinin, Kafkaesk yapının özünün çok net gözlemlenebildiği bir eser Ceza Kolonisinde. Kafka okumaları yapan herkesin bir göz atması gereken çok değerli bir yapıt. Kafka'ya yeni başlayanlar ise, Dönüşüm ve Dava'yı okumadan bu eseri ellerine almamaları bence yerinde olur.<br />
<br />
<u>Kafka'nın zihninde ufak bir gezinti: ''Yasa Önünde'' adlı kısa öyküsü</u><br />
<u><br /></u>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;">kanun önünde bir kapıcı durmaktadır. bu kapıcıya taşradan
bir adam gelir, kanundan içeri girmek istediğini söyler. kapıcı, kendisini
şimdilik içeri koyveremeyeceğini söyler. adam düşünür taşınır, ileride girip
giremeyeceğini sorar; "belki," der kapıcı "ama şimdi giremezsin."<br />
<br />
kapı her zamanki gibi açık durduğundan ve kapıcı o sırada kenara çekildiğinden
adam eğilir ve kapıdan içeri bakmak ister. bunu fark eden kapıcı gülerek der
ki; "madem bu kadar istiyorsun, olmaz dememe aldırma, bir dene bakalım.
ancak unutma ki, ben güçlü bir kapıcıyım ve kapıcıların da yalnızca en
küçüğüyüm. ama her salon başında bir başka kapıcı vardır, biri de ötekinden
güçlüdür. daha üçüncüsünü görmeye ben bile dayanamam."<br />
<br />
taşralı adam böylesi güçlüklerle karşılaşacağını ummamıştır. "nihayet
kanun kapısıdır, herkese, her vakit açık bulunması gerekir" diye düşünür.
ama üzerindeki kürk paltoyla kapıcı'yı daha bir dikkatle süzüp, onun iri ve
sivri burnunu, uzun ve seyrek kara tatar sakalını görünce, en iyisinin, giriş
iznini koparıncaya kadar beklemek olduğuna karar verir.<br />
<br />
kapıcı bir tabure uzatır adama ve onu kapının yanıbaşına oturtur. günler ve
aylar boyu burada oturur adam. pek çok kez içeri koyverilsin diye uğraşır,
yalvarıp yakarmalarıyla usandırır kapıcı'yı. kapıcı, adamı sık sık küçük çapta
sorgulamalardan geçirir; ona yeri yurdu ve daha başka konularda sorular sorar.
ama büyük kişilerinki gibi kayıtsızlıkla sorulan sorulardır bunlar ve her
sorgulamanın sonunda kapıcı, adama henüz kendisini içeri koyveremeyeceğini
yeniden açıklar.<br />
<br />
bu yolculuğa koyulurken yanına bir sürü şey alan adam, kapıcı'yı rüşvetle
kandıracağım diye, pek değerli olmalarına bakmayarak bunların tümünü çıkarır
elden. hani kapıcı verilenlerin hepsini alır ama bir yandan da; "bunları
alıyorum ki, bak şu yola da başvuracaktım, unuttum demeyesin diye" der.<br />
<br />
taşralı adam yıllar yılı, neredeyse aralıksız, gözetler durur kapıcı'yı. öteki
kapıcıları unutur da bu ilk kapıcıyı kanundan içeri girmesine tek engel görür.
onu karşısına çıkaran uğursuz rastlantıya ilk yıllar yüksek sesle lanetler
savurur; derken giderek yaşlanır. kendi kendisine homurdanıp durur. zamanla
çocuklaşır ve yıllar yılı kapıcı'ya bakıp dururken, onun paltosunun kürk
yakasındaki pireleri de keşfettiğinden, onlara bile kendisine yardım etmeleri,
kapıcı'nın gönlünü yapmaları için dil döker.<br />
<br />
sonunda gözlerinin feri zayıflar; çevresinin gerçekten mi karanlığa
gömüldüğünü, yoksa sadece gözlerinin mi kendisini yanılttığını bilemez olur.
ama buna karşılık bir parıltı fark eder karanlıkta; öylesine bir parıltı ki,
bütün görkemiyle kanun kapısından dışarı vurmaktadır. artık pek bir ömrü
kalmamıştır adamın. ölmeden önce, kapı önünde geçen bütün zaman içindeki
yaşantıları kafasında toplanıp şimdiye kadar kapıcı'ya sormadığı bir soruya
dönüşür. giderek taşlaşan vücuduyla doğrulup kalkamadığından, kapıcı'ya el
eder. aradaki boy farkı zamanla taşralı adam aleyhine bir hayli değiştiğinden,
adama doğru iyice eğilmek zorunda kalır kapıcı.<br />
<br />
"hala nedir öğrenmek istediğin bakalım?" diye sorar; "amma da
açgözlüymüşsün!" adam bunun üzerine; "benim bildiğim, herkes kanuna
varmak için çaba harcar. peki nasıl oldu da bunca yıl benden başkası girmek
istemedi bu kapıdan?"'<br />
<br />
kapıcı adamın artık son anlarını yaşadığını görür. onun gittikçe sağırlaşan
kulaklarına sesini işittirebilmek için var gücüyle haykırır; "çünkü yalnızca
senin içindi bu kapı. gideyim de kapayayım artık."</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"> <b> KÜNYE</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"><b><br /></b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3ffCGRY47R3hoW2pDgaRrxUknOuXNi1uCHz0vNwjHI7kny1n01XrKdnUTFqimWM3uuwT37Dznr2qvYoeIR5VoyWoH-j48uchyAeXp1LIDt9rfyrna3TbnvdWTqrQsGlEyD-ykPimdc_g/s1600/kafka+yans%C4%B1yanlar.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3ffCGRY47R3hoW2pDgaRrxUknOuXNi1uCHz0vNwjHI7kny1n01XrKdnUTFqimWM3uuwT37Dznr2qvYoeIR5VoyWoH-j48uchyAeXp1LIDt9rfyrna3TbnvdWTqrQsGlEyD-ykPimdc_g/s200/kafka+yans%C4%B1yanlar.jpg" width="144" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"><b><br /></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"><b>Kitap İsmi: </b>Ceza Kolonisinde: Anlatılar-1</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"><b>Yazar: </b>Franz Kafka</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"><b>Yayın Yılı: </b>2009</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"><b>Yayınevi: </b>Can Yayınları <span style="font-size: large;"><b> 7/10</b></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"><b>Sayfa Sayısı: </b>224</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"><b>Baskı:</b> IV. Baskı</span></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-11487493209188095592013-07-05T07:08:00.000-07:002013-07-05T07:08:21.824-07:00Sevgilerde / Behçet Necatigil<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkxQ7wATpY4djR_Rup9qkFc64bjBcBiczXl5SLE4EBjtl_O1n-pj0wUMWjy0_FgxBryU2jFAqZdsMWIWPzyZoqbxCQ7g544I_TTzxksR25Hhg6vzjWl81ZT6dBBZTh4kdv1JTXmLHyOtk/s1600/beh%C3%A7et+necatigil.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="287" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkxQ7wATpY4djR_Rup9qkFc64bjBcBiczXl5SLE4EBjtl_O1n-pj0wUMWjy0_FgxBryU2jFAqZdsMWIWPzyZoqbxCQ7g544I_TTzxksR25Hhg6vzjWl81ZT6dBBZTh4kdv1JTXmLHyOtk/s400/beh%C3%A7et+necatigil.JPG" width="400" /></a></div>
<br />
<div class="style2" style="background-color: #f7f4f4;">
</div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Sevgileri yarınlara bıraktınız</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Çekingen, tutuk, saygılı.</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Bütün yakınlarınız</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Sizi yanlış tanıdı.</span></div>
<br />
<div class="style2" style="background-color: #f7f4f4;">
</div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Bitmeyen işler yüzünden</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">(Siz böyle olsun istemezdiniz)</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Kalbinizi dolduran duygular</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Kalbinizde kaldı.</span></div>
<br />
<div class="style2" style="background-color: #f7f4f4;">
</div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Siz geniş zamanlar umuyordunuz</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Yılların telâşlarda bu kadar çabuk</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Geçeceği aklınıza gelmezdi.</span></div>
<br />
<div class="style2" style="background-color: #f7f4f4;">
</div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Gizli bahçenizde</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Açan çiçekler vardı,</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Gecelerde ve yalnız.</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Vermeye az buldunuz</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;">Yahut vakit olmadı...</span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: right;">
Behçet Necatigil</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-64706935592633263592013-07-04T13:44:00.000-07:002013-07-04T13:44:32.014-07:00En iyi Kitap Kapağı Tasarımları<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Birbirinden güzel kitap kapağı tasarımları için buyrun;</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<u>Anthony Burgess</u></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
A Clockwork Orange</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhok5MxiTK6-FLNYgZRrLCSia8SzOrFaiIDrsULJxI4vqXBFEnIF_dOd0IXzyN__OPzxMOWzlKDcSvO_V5t112vhc42uXTUh7jwAnw6dA89i83mi-Wm7GCO1YGNDfdK5UZu5LPHKXLVMHs/s540/orange.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhok5MxiTK6-FLNYgZRrLCSia8SzOrFaiIDrsULJxI4vqXBFEnIF_dOd0IXzyN__OPzxMOWzlKDcSvO_V5t112vhc42uXTUh7jwAnw6dA89i83mi-Wm7GCO1YGNDfdK5UZu5LPHKXLVMHs/s320/orange.jpg" width="198" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
<u>George Orwell</u></div>
<div style="text-align: center;">
<u><br /></u></div>
<div style="text-align: center;">
1984</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUdO5ZV36PkCqkhZBQkjg_GCiE2TtBKUgqawIGGnF8P6JNhUvxXQ3SGL2iPU0iiP5YIP2CkGWx0PhEaGdzYgPHrUtDzqik-1phMhDsHOmCBgs9psL-3hz8mlB-Yp5mkjThaWpgbMuehfU/s654/George-Orwell-1984.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUdO5ZV36PkCqkhZBQkjg_GCiE2TtBKUgqawIGGnF8P6JNhUvxXQ3SGL2iPU0iiP5YIP2CkGWx0PhEaGdzYgPHrUtDzqik-1phMhDsHOmCBgs9psL-3hz8mlB-Yp5mkjThaWpgbMuehfU/s320/George-Orwell-1984.jpg" width="195" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<u>Kevin Brockmeier </u></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<u><br /></u></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
The Brief History of the Dead</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbdsL4NdgCoT6UKkiDiB9GukWjro1HSSNg_CXF1wdvzEOu_zslWZ9yrSH_Uf34yQPDSI5S2758Xzuf8RSezH0wC-5S5NzeeDbNL7EYjXUTfVsU3-x9Zy9tRCv0KYMP-svG382JRUQOWc8/s1266/The-Brief-History-of-the-Dead.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbdsL4NdgCoT6UKkiDiB9GukWjro1HSSNg_CXF1wdvzEOu_zslWZ9yrSH_Uf34yQPDSI5S2758Xzuf8RSezH0wC-5S5NzeeDbNL7EYjXUTfVsU3-x9Zy9tRCv0KYMP-svG382JRUQOWc8/s320/The-Brief-History-of-the-Dead.jpg" width="211" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<u>Eric G. Wilson</u></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<u><br /></u></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Against the Happiness</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj59SR6ZHeN7fycuF34AxtRY5FX_VCNNzTdU20ekwzL5-4dReCn45h0zq9scCMfMpnqoUTmNjA-CJd6wIh4jtQuIK0Stt6i4nxhP-NHNWTimdnt6Z3lFKEFeSl1fV-20CYFOcfatzyMvqE/s648/9780374531669.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj59SR6ZHeN7fycuF34AxtRY5FX_VCNNzTdU20ekwzL5-4dReCn45h0zq9scCMfMpnqoUTmNjA-CJd6wIh4jtQuIK0Stt6i4nxhP-NHNWTimdnt6Z3lFKEFeSl1fV-20CYFOcfatzyMvqE/s320/9780374531669.jpg" width="214" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<u>F.Scott Fitzgerald</u></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<u><br /></u></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
The Great Gatsby</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcUWz-kjRPoBSkaIeS8riYIfPUQDbJ4vE0iZb5HSfIswZq5PT5gp7W8oskCiyft2oT5OgNsTTvB0TPK8U1D6ypjyrVGh04K2pdEbHY4-nCaTc06og0VQSnXkyxzVaWwvAbbyKjmD2kVbw/s529/tumblr_lfyxqjN9Kt1qbkvkpo1_400.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcUWz-kjRPoBSkaIeS8riYIfPUQDbJ4vE0iZb5HSfIswZq5PT5gp7W8oskCiyft2oT5OgNsTTvB0TPK8U1D6ypjyrVGh04K2pdEbHY4-nCaTc06og0VQSnXkyxzVaWwvAbbyKjmD2kVbw/s320/tumblr_lfyxqjN9Kt1qbkvkpo1_400.jpg" width="241" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<u>Ian Fleeming</u></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<u><br /></u></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
You Only Live Twice</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRcfIumtamnfLIESXkeD_EvDzzsZbAyO56NL2ZjxU562Vqgcjjctihb_EhRIb1pqKr7b5lkV8ub2_UOGX1rLRVJ7BcF3tZuBQzPnYPoaOKP0GaKHkn_ih1VJlFbwtbuMz4UmRcpUGZGXg/s320/You+Only+Live+Twice.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRcfIumtamnfLIESXkeD_EvDzzsZbAyO56NL2ZjxU562Vqgcjjctihb_EhRIb1pqKr7b5lkV8ub2_UOGX1rLRVJ7BcF3tZuBQzPnYPoaOKP0GaKHkn_ih1VJlFbwtbuMz4UmRcpUGZGXg/s320/You+Only+Live+Twice.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-28596880793957147272013-07-03T15:33:00.001-07:002013-07-03T15:33:32.365-07:00Hasta Adam: Kafka'nın 130. Doğum Yılı Sebebiyle bazı Mülahazalar<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisyIDGXoFuSIBW4BdcpNCQd9QAlo3nzpY9TKEA4s36GWKB0NE-5fAcDroH9CUbPxad7UZW7o7AhcFFfFrgA1ztgg81QBdty7VbJ3iEhaxSxFpE4BHfacPt4SrM8YiJ-quM8mAD74JB-PA/s1000/franz-kafka.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="271" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisyIDGXoFuSIBW4BdcpNCQd9QAlo3nzpY9TKEA4s36GWKB0NE-5fAcDroH9CUbPxad7UZW7o7AhcFFfFrgA1ztgg81QBdty7VbJ3iEhaxSxFpE4BHfacPt4SrM8YiJ-quM8mAD74JB-PA/s400/franz-kafka.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Kafka'yı anlatmaya nereden başlamalı? Dikkat çeken bir tipi yok, düpedüz alelade. Kısa boylu, zayıf, hasta görünümlü. Sanki o an orada bulunmak istemiyormuş gibi, aslında hiçbir zaman hiçbir yerde olmak istemiyor gibi. Hiçliğin tam ortasında, çıkmak istiyor, ama çıkışı bulamıyor. Kendisine yardımcı olacak bir baba figürü de yok besbelli. Yapmak istediği, ulaşmayı hedeflediği büyük ülküleri var sanki, anlamak için gözlerinin ta en derinine bakmanız gerek, çünkü bunları içine gömmüş belli, su yüzüne çıkartmıyor, çıkartmamaya çalışıyor daha doğrusu. Kendince haklı sebepleri de var, hukuk öğrenimini yarıda bırakmış, başarısız bir iş hayatı olan, kadınlarla arası iyi olmayan, -Prag genelevlerini iyi bilir bilmesine, ama düzenli bir sevgilisi yok, hatta hiç yok, sevdiği demiyorum dikkat- cemiyete girdiğinde dikkatleri çekmeyen, -bazı kaynaklar Kafka'nın son derece yakışıklı olduğundan, boyunun son derece uzun olduğundan ve cemiyetin ''yakışıklılarından'' olduğunu söyler, ama birazdan paylaşacağım fotoğraf sanırım bunları çürütmeyi tek başına becerecektir- yakın arkadaşı Max Brod ile kaçar göçer, pek de samimi olmayan(gerçi kitaplarını kendisine emanet etmiştir. Sanırım buradan, Kafka'nın samimiyetini göstermeyen, daha çok içinde yaşayan bir kişiliği olduğu sonucunu çıkarabiliriz.) babasıyla arası bozuk bir kişilik sonuçta. Peki bu ''çürük kişilik'', nasıl oldu da 21. yy. edebiyatının en başarılı, en büyük, en ikonik, en ilgi çeken, en magazinsel ve anlaşılması en zor yazarı oldu? Cevap basit: Çürük bir yaşantıya karşılık, pırıl pırıl bir zeka, müthiş bir gözlem ve zehir gibi bir akıl ile, ayrıca mükemmel bir üslup ve eserlerindeki zamansızlık tozuyla. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEgElrGomHnuCGCuwnasmrZOXNOOPmFe1PIQG2iyL-jTkUAorwhFmoXgmsRnsjHXl9s6pwxZu8j0yYvI_Zu5aMjKZGW2CKGi_mIoopC9PNvjcNTWPo8pwvViySGAM_bTQoeCMpxLW4ZRs/s770/franz-kafka_140450.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="252" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEgElrGomHnuCGCuwnasmrZOXNOOPmFe1PIQG2iyL-jTkUAorwhFmoXgmsRnsjHXl9s6pwxZu8j0yYvI_Zu5aMjKZGW2CKGi_mIoopC9PNvjcNTWPo8pwvViySGAM_bTQoeCMpxLW4ZRs/s400/franz-kafka_140450.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: left;">
Kafka, şahsi olarak en sevdiğim yazardır. Onu Camus takip eder. Kafka'nın yarattığı dünya, insanı öylesine sarıp sarmalar, öylesine büyük sıkıntılara sürükler ki... Okurken can çekişirsiniz adeta, Ceza Kolonisindeki mahkumun yerine kendinizi koyar, acılar içinde debelenirsiniz, Yasa önüne kadar gelir, ancak kendi basiretsizliğiniz yüzünden geçmeyi beceremezsiniz, Karl Rossman olursunuz, Amerika'ya kaybedenleri oynamaya gelirsiniz, Kadastrocu K. olur, hiç ulaşamayacağı Şato'ya ulaşmaya çalışmasını okurken yorulursunuz. Kendinizi bulunduğunuz andan kopartır, zaman-mekan algısını kırar bir bakıma, günümüz gerçeğini alternatif bir gerçeklikte, en acı şekilde yüzümüze vurur. Tanrı hakkında düşündürtür, yasaların ve yargının kokuşmuşluğunu fark ettirir, modern aile yapısının çarpıklığını fark etmenizi sağlar. Kendi çektiği sıkıntıları, size de yaşatır okurken, hepsi de güncelliğini koruyan sıkıntılardır. </div>
<div class="" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjArlCBPHoqIV0IAwdCajilltthGiR6cYPD9RfdVSByHeDSuwmGOO_P0gbtRVDoQxkjBgUm5JL3qLLYcD_3pU0JK1haKLh6NiPf3zpQVQkoxq97Pl95ykwvnrgnNa8H5kWiK_d_B3zjxT4/s450/franz-kafka+%25281%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjArlCBPHoqIV0IAwdCajilltthGiR6cYPD9RfdVSByHeDSuwmGOO_P0gbtRVDoQxkjBgUm5JL3qLLYcD_3pU0JK1haKLh6NiPf3zpQVQkoxq97Pl95ykwvnrgnNa8H5kWiK_d_B3zjxT4/s200/franz-kafka+%25281%2529.jpg" width="150" /></a><span style="font-family: inherit;"><span style="color: windowtext; text-decoration: none;">Kafka, yaşamı boyunca baba figürüyle hep sıkıntı yaşamıştır, babasıyla
yaşadığı gerilimli ilişki, eserlerine de yansımıştır bitabii. Bu etkileri en
net şekilde Hüküm, Dönüşüm ve pek tabii Babaya Mektup eserlerinde gözlemleriz.
Babaya Mektup'ta, babasına yazdığı mektuplarda, o muhteşem edebiyatçının en
çıplak halini gözlemleriz: Babası karşısındaki korkak halini. Babasıyla yüz
yüze gelse asla konuşamayacağı şeyleri,</span>mektuplar aracılığıyla
bildirir ona, kendi fikirlerini ve düşüncelerini bu yönle ona aktarma fırsatı
bulur. Hüküm öyküsünde ise, hiç var olmamış Moskova'daki bir arkadaşına mektup
yazan bir kişinin, babasına duyduğu sahte ilgi maskesinin, yine babası tarafından
bu yolla düşürülmesi anlatılır. Dönüşüm'de ise baba, aynı zamanda bir tanrı simgesidir: Adem'i yasak elma yediği için cennetten kovan Tanrı'nın! Burada baba, Samsa'yı odadan kovmak için, tekrar tanıdık bir nesneyi kullanır, kızıl elma. Tanrının kulunu terbiye etmesidir bu. Kafka'nın babasına bakış açısı da bu şekilde daha net okunabilir: Kendisine şefkat sunan birisinden çok, kendisini terbiye eden birisi olarak görür onu. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"> Yukarıda bahsettiğim o ''karizmatik Kafka'' fotoğrafını da paylaşiyim yeri gelmişken. Kafka, sahilde, kumların üzerinde, müthiş karizması ve yakışıklılığıyla arz-ı endam ederken. :)</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgv92hGOp5X55zBETQcI9axLHcTmzZjrSLL5s05A5GJWVAHNRXuPwc97-PDSUptTqyjzBldcKbizRFyML8F0zWrYyedBOlc3UxZTWqqZhnlMc8pJioBtSEhmU3_BbWJgPgM1RJgBwger9Q/s468/franz+kafka.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="397" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgv92hGOp5X55zBETQcI9axLHcTmzZjrSLL5s05A5GJWVAHNRXuPwc97-PDSUptTqyjzBldcKbizRFyML8F0zWrYyedBOlc3UxZTWqqZhnlMc8pJioBtSEhmU3_BbWJgPgM1RJgBwger9Q/s400/franz+kafka.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">O zamanlardan Samsa'nın geleceği belliymiş. ehehe</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kafka, günümüzü derinden etkilemiş, son derece büyük ve kaliteli bir yazardır. Ben okurum diyen her kişinin en az bir eserini mutlaka görmesi, lezzetini tatması gerekmekte bence. Onu okumadan edebiyat hakkında bir şeyler söylemeye çalışmak, çok yavan ve eksik kalır, tıpkı Dostoyevski, Sartre okumadan olacağı gibi. Dün, onun 130. Doğum Günüydü, iyi ki doğmuş, iyi ki o sıkıntıları yaşamış ki onları özümseyerek bu mükemmel eserleri meydana getirmiş, iyi ki Max Brod'la arkadaş olmuş, iyi ki eserlerini Max Brod'a yakması için emanet etmiş ve iyi ki Max Brod bu emaete iyanet ederek bu eserleri bizlere kazandırmış ki bizler de Kafka'yla tanışabilmişiz. Günün anlam ve önemine dair, Kafka'yı anmak adına yapılabilecek en iyi şey, onun anlatılarını alıp okumaya dalmaktır şüphesiz, ben de tam onu yapıyorum şu an. Keyifli okumalar. :)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFazuLOxPSq7-Lie9EyPRyALdk5JkDOD0eEW36WxDV4NPTcnL7Sdp0MWaLTTamG21o-oEn6YKIo6Vv2G-MhVBnSZCb2S_KTP57uqZmlXStt5WGHEgokeSoBoNS-lyoTsEclJYVGtlSUpQ/s612/Kafka+-+%25C3%2587ay.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFazuLOxPSq7-Lie9EyPRyALdk5JkDOD0eEW36WxDV4NPTcnL7Sdp0MWaLTTamG21o-oEn6YKIo6Vv2G-MhVBnSZCb2S_KTP57uqZmlXStt5WGHEgokeSoBoNS-lyoTsEclJYVGtlSUpQ/s320/Kafka+-+%25C3%2587ay.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu da benden hediye: En sevdiğim öykülerinden olan ''Açlık Sanatçısı''ndan bir bölüm...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;">"... açlık gösterilerinin tam anlamıyla memnun kalmış
tek seyircisi yine kendisi olabilirdi. gel gelelim açlık şampiyonu da bir başka
bakımdan asla memnunluk duymuyordu; belki de kendi şahsına karşı beslediği
hoşnutsuzluk, onun bu kadar zayıflamasına yol açmaktaydı."<br />
<br />
kendinden bu denli hoşnut olmamak. burda bay kafka'nın açlık şampiyonu
karakteriyle kendini eşleştirdiği söylenebilir. lakin bu noktada, kafka'nın
hâlen tanrı-yazar olarak hikâyesini yazmadığını görmek çok güzel, ne
alçakgönüllülük. yukardaki alıntıdaki 'belki de' lafının tazeliği:<br />
<br />
-peki neden aç kalmak zorundasın?<br />
-çünkü ister istemez(!) aç kalmak zorundayım,<br />
-bak sen! peki, neden aç kalmak zorundasın?<br />
-çünkü.. çünkü hoşuma giden yemek bulamıyorum. bulsam inanın ki böyle bir ün
peşinde koşmaz, ben de sizin gibi, başkaları gibi karnımı tıka basa doyururdum.<br />
<br />
hayır, hoşnutsuzluk değil bu kadar zayıflamasına yol açan şey. bu kadar basit.
başkalarından farklı olmamızın nedeni bu kadar basit. yalnızca hoşuna giden bir
yemeğin olmaması farklı kıldı. kafkayı farklı kılan hangi basit neden?
alçakgönüllülük yalnız biri olurdu şüphesiz’’</span></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-81015045138481328762013-06-21T19:08:00.001-07:002013-06-21T19:08:36.335-07:00Umudun ve inancın romanı ''Veba''<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjsan7tO6_r0VT_QKsfr4Ng1uiWLzcpHOPzOt9aNsAul4gpTcpT7VxlV0hH_YcqKSBowf636CzwZBWjwAVmvs7WVpkYmfEzZGIwcBcWYkbKMkq9ENTM0XtQuOYq3JsDyKqiPGyVZzJlwVA/s1600/veba.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjsan7tO6_r0VT_QKsfr4Ng1uiWLzcpHOPzOt9aNsAul4gpTcpT7VxlV0hH_YcqKSBowf636CzwZBWjwAVmvs7WVpkYmfEzZGIwcBcWYkbKMkq9ENTM0XtQuOYq3JsDyKqiPGyVZzJlwVA/s400/veba.jpg" width="265" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
Oran kenti sakinleri, sıradan bir sabah işe gitmek için uyandıklarında, kapılarının önünde ölmüş farelerle karşılaşırlar. Böyle bir durumla daha önce karşılaşmamış olsalar da, altını oymayı ve sebebini öğrenmeyi pek istemezler, çünkü karşılaşacakları şey her ne olacaksa, keyif kaçıracağı su götürmez bir şekilde gerçektir. Bu durum sadece kapıcıların büyük dikkatini çeker, çünkü bu onların işidir: Apartmanı farelerden arındırmak! Bir anda şehirdeki bütün apartmanlarda tek tek fare ölülerinin ortaya çıkmasının sebebini, bizim şeker başbakanımız gibi ''dış mihrakların oyunu'' olarak yorumlarlar, bu işte kendilerine bir hata çıkarmayı düşünmezler hiç. Bir yandan haklıdırlar, hata onlarda değildir, ancak düşündükleri gibi bir dışarının saldırısı söz konusu değildir, düşman tamamiyle içimizdedir ve adı da 'Veba'dır. Bu lanet hastalık, farelerden insanlara geçmeye başlayana dek pek ciddiye alınmaz, insanlara sıçradığındaysa, münferit olaylarmış gözüyle bakılır. Çoğu kişi -resmi erkler dahil- gözlerinin önündeki Veba gerçeğini kabullenmek istemezler, bu fikri erteleyebildikleri kadar ertelemek taraftarıdırlar. Kendilerine soğuk duş etkisi yapan şey, gelen istatistiklerdir. Ölen insan sayısı, her hafta katlanarak artmaktadır. Rakamlar haftada beş yüz ölüye dek çıkar. Ve sonunda en başından olması gereken olur: Şehir karantinaya alınır ve kapatılır. Artık Oran yalnız başınadır.<br />
<br />
Burada, romanın ana kahramanı Dr. Bernard Rieux devreye girer. Rieux, en başından beri Veba fikrini geliştirmiş ve gidişatın ciddileşmesiyle birlikte bunun bir salgın olduğuna dair kuşkusu kalmamış, rasyonalist bir kişidir İnsanlara yardımcı olmaktan bir çeşit haz duyar, onların sorunlarıyla ilgilenmek onun en önemli gayesidir adeta. Şehrin kapatılmasıyla birlikte, bir çeşit süper kahramanlığa savunur, elinden gelen her şeyi Oran halkı için verecektir. Hani o ünlü öyküdeki genç gibi düşünür o da: Yaşlı bir adam kumsalda yürümektedir. Kumsalda, kumları kaplamış on binlerce deniz yıldızını çıplak elleriyle tek tek denize geri fırlatan bir genç görür. Yaşlı adam ona seslenir: Ne anlamı var ki, nasıl olsa hepsini kurtaramayacaksın, bu yaptıkların neyi değiştirir? Genç yerden bir deniz yıldızı daha alır ve denize fırlatır, ardından yaşlı adama döner: Onun için çok şey değişti. Dr. Rieux da bu şekilde davranır, şehir hastalıktan kırılmaktadır, bir kişinin hepsine yetişmesi ise imkansızdır. Ancak Rieux, yine de umudunu kaybetmeden, sonuna dek, ulaşabildiği bütün hastalara yardımcı olmaya çalışır. Bu çabasında ona, Tarrou ve Grand gibi dostları yardımcı olurlar. Grand ilginç kişiliği olan, yazmaya çalışan ancak Stephen King karakteri Jack Torrance gibi ilk cümleden ötesine gidemeyen, ilginç bir karakterdir. Ancak Tarrou, tüm süreçte Rieux'a en büyük desteği verir, zamanla çok yakın arkadaşı olur ve deniz yıldızlarını denize geri fırlatmada Rieux'a büyük yardımı dokunur. Öykünün bilge karakteridir Tarrou. Her şeyi bilen, hiçbir şeye şaşırmayan, 'doğuştan vebalı' bir karakterdir.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpzjuFjARbMDpp7rIFSE3pNj3WD3diPVRN0hiFMsESQZMT-Wqvp6aIHZ58Dgm-wQsQhZs8dVZ40t-Kfr2VJSh0gCPH4hAvfgbOumo3CvsR9TBScuzd9thogjfk1D-JkjHXFK08o5Wj66o/s1600/Francisco_Goya_-_Casa_de_locos.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="245" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpzjuFjARbMDpp7rIFSE3pNj3WD3diPVRN0hiFMsESQZMT-Wqvp6aIHZ58Dgm-wQsQhZs8dVZ40t-Kfr2VJSh0gCPH4hAvfgbOumo3CvsR9TBScuzd9thogjfk1D-JkjHXFK08o5Wj66o/s400/Francisco_Goya_-_Casa_de_locos.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Camus tam da bu noktada, bu süper kahramanların karşısına bir 'anti-kahraman' koyar. Bu süper kahramanların düşmanlarından, süper kötülerden değildir. Süpermen'in Lex Luthor'undan çok, Alan Moore çizgi romanından çıkıp gelmiş bir Rorschach'a benzer: Cottard'dır bu anti-kahraman. Çok zorlanırsa Rambert de girebilir bu listeye. Cottard, normal zamanlarda adam öldürmüş ve adam öldürmekten yargılanmaktayken, veba zamanı oluşan OHAL'den dolayı yargılamadan ve cezadan kurtulmuş bir kaybedendir aslında. Bu durum, onun şehirde Veba'dan tek hoşlanan kişi yapar. Veba'nın bitmesini hiç istemez. Normal zamanlarda kötü bir ruh halinde olan ve vebadan biraz zaman önce intihara kalkışan Cottard, vebanın başlamasıyla birlikte dünyanın en mutlu insanlarından birisi haline gelir. Romanın sonlarına doğru vebanın düşüşe geçmesiyle eski mutsuz günlerine döner ve vebanın tamamen kalktığı kutlama günlerinde polisle çatışmaya girer. Normal zamanların silik kişiliklerinin bir parametresi, bir aksilamelidir bu. Rambert ise, şehirden kaçmak için her şeyini veren bir yazarken, vebayla savaşan iyi insanların yanında bulunmuş ve kaçmaktan son anda vazgeçerek şehirde kalmayı tercih etmiş bir gazetecidir. Tedirgin durumdaki insanların, buhran zamanlarında tarafsız kalanların, birazcık tepkiyle iyiliğin peşine düşebileceklerini gösterir okura.<br />
<br />
Rahip Panaleux ise öykünün kötü adamıdır, Rieux'un Lex Luthor'udur. Halka vebanın tanrının bir lütfu olduğunu, ondan kaçmamak gerektiğini, onun alacağı canların gereksiz ruhlar olduğunu, tanrı tarafından sınandığımızı anlatır, ve kendisine bir şey olmayacağından o kadar emindir ki, vaazlarında sürekli siz ifadesini kullanır. Kendisi temizdir çünkü, arınmış olandır, ona bir şey gelmez nasıl olsa. Ancak yanan ruhları, ölen bedenleri görünce iş değişir. O andan itibaren içini bir korku kaplar, hitaplarında siz yerine biz demeye başlar, korkusundan kiliseden bir kira evine taşınır, ve orada, kaçtığı şey onu yakalar. Veba'ya yakalanır ve acılar içinde ölür.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4txpFwm0E4smb2Zvd_c2w9yNDzgDs_kWtGIg1wfk4jvzX71-F-mhc9wDZE6mIouzeLBkyhPcxthuWJ0zYTuePSGopU4aCLh1OAtZWdB27Xo08t_9jPiSsnjjP7cPBZsYOWqwKKC7V380/s1600/Francisco_Goya_-_Casa_de_locos.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4txpFwm0E4smb2Zvd_c2w9yNDzgDs_kWtGIg1wfk4jvzX71-F-mhc9wDZE6mIouzeLBkyhPcxthuWJ0zYTuePSGopU4aCLh1OAtZWdB27Xo08t_9jPiSsnjjP7cPBZsYOWqwKKC7V380/s400/Francisco_Goya_-_Casa_de_locos.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<span style="background-color: orange;"> Kitaptan;</span><br />
<blockquote class="tr_bq">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit;">' veba sözcüğü ilk kez ağza alınıyordu… dünyada savaşlar
kadar vebalar da meydana gelmiştir. vebalar da savaşlar da insanı hazırlıksız
yakalar. bir savaş patladığında insanlar ‘uzun sürmez bu, çok aptalca!’ derler.
ve kuşkusuz bir savaş çok aptalcadır, ancak bu onun uzun sürmesini engellemez.
budalalık hep direnir, insan hep kendini düşünmese bunun farkına varabilirdi.
bu açıdan burada oturanlar da herkes gibiydi. kendilerini düşünüyorlardı. bir
başka deyişle hümanisttiler; felaketlere inanmıyorlardı. felaket insana
yakışmaz, onun için felaket gerçek dışıdır, geçip gidecek kötü bir rüyadır,
denir. ancak her zaman da geçip gitmez, kötü rüyalar arasında insanlar geçip
gider ve önlemlerini almadığından başta hümanistler gider… yurttaşlarımız da
kendilerini özgür sanıyorlardı, oysa felaketler oldukça kimse asla özgür
olamayacak. '</span></div>
</blockquote>
<br />
Albert Camus, saçma teorisini geliştirmeye bu kitapta da devam eder. Yaşamın saçmalığı ve inancın çürüklüğü gibi temalar üzerinden işler eserini. Rahip Panaleux, hiçbir şey yapmadan, sonsuz itaat eden inanan kesimin temsilcisidir, ki sonu acı içinde ölüm olur. Rieux ise bu saçma yaşam içerisinde insanlık adına mücadele eden, insana değer veren, akılcı birisidir, ki sonunda başarıya ulaşır. Camus okuruna, yaşamın saçmalığını alt etmek için, ona anlam katmayı önerir, yaşam için mücadele edin, onun için, insanlık için bir şeyler yapın ve yaşama anlam katın der. Rieux da bunu yapar işte. Bilim, kiliseyi alt eder.<br />
<br />
Veba'nın çözümü sırasında, dayanışmanın gerekliliğine de vurgu yapar yazar. Rieux asla tek çalışmaz. Yanında sürekli ona yardımcı olan birileri bulunur. Kah Tarrou yardımcı olur, kah mösyö Othon, kah Grand, kah Rambert... hatta zaman zaman Cottard'ın bile faydasını görür. ''Zorluklara karşı böyle göğüs germeliyiz işte,'' diyor Camus bizlere, ''teke karşı bir olarak, süper güce karşı tek yürek olarak.'' Ayrıca kayıp da verdiriyor karakterlerine Camus, şahsen en beğendiğim ve en çok bağ kurduğum karakter olan Tarrou'nun ölümü beni her ne kadar üzmüş olsa da, olması gereken de buydu bir yerde: Hedef kutsaldır, fedakarlık yoksa zafer de olmaz! Tarrou yaşarken aziz olmayı beceremedi, ancak ölümüyle azizlikten de öte bir konuma yükseldi, Rieux'u bile, vebayı atlatan doktoru bile kıskandırmayı becerdi, ki Tarrou da daha iyisini istemezdi zaten.<br />
<br />
Futbol göndermesi de yerinde ve önemliydi. Futbolculuk da yapmış olan Camus, en büyük revir olarak bir stadyumu seçer, ve kurtuluşu da bu stadyumda başlatır. ''Ahlaka dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim.'' diyen bir yazarın, dayanışmanın en çok içinde bulunduğu spor dalı olan futboldan, dayanışmanın önemine değinen bir eserde faydalanması çok önemli ve ince bir detaydı, klastı, etkiledi.<br />
<br />
Çok kaliteli bir eser Veba, Camus'un şimdiye kadar okuduğum -Sisifos Söyleni'nden sonra- en beğendiğim kitabı. Geriye okumam gereken tek ''başyapıt'' Camus eseri kaldı, 'Başkaldıran İnsan'. Eğer onu okuduktan sonra fikirlerim değişmezse, kesinlikle en formda Camus eserinin bu olduğunu söyleyebilirim ve kişisel ölmeden önce okunması elzem binbir kitap listeme de rahatlıkla dahil ederim. Tüm kitap dostlarına tavsiyemdir, herkesin bildiği ama okumaktan itina ettiği bu eser. Biliyorum, kütüphanenizin tozlu raflarında bir yerlerde kesin bu kitap vardır, okunmamış, okunmayı bekliyordur. Endişe etmeyin, çekin okumaya başlayın, çok kaliteli bir başyapıtı okumuş olucaksınız, güvenin bana. ;)<br />
<br />
<u>Son bir not:</u> ''Yabancı'' göndermesi de harikuladeydi. ( bundan sonrası, kitapla ilgili çok önemli olmasa da, bir sürprizbozan içerir, o yüzden kitabı okumayanların devam etmemesini tavsiye ederim. :)) Kitabın bir bölümünde radyoda, bir arabı öldüren birisinin yargılanmasından bahsediliyor, hoş ve güzel bir detay olmuş, Camus'yu tebrik ediyorum. :)<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwuQe8TWz8X3yO7avrwPED-G7xL743J9zw5R9dkSL2hWh5KsucQ-yiQ7TIS6-OPSVxfiqIluWSvWqyTC-y7Wdjyt8ZxxkBv1q3v5GgrrdMFE3DLGtowoSe_vLW534EsD1mAEc3Wk3Tj9Q/s1600/Francisco_Goya_-_Casa_de_locos.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="193" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwuQe8TWz8X3yO7avrwPED-G7xL743J9zw5R9dkSL2hWh5KsucQ-yiQ7TIS6-OPSVxfiqIluWSvWqyTC-y7Wdjyt8ZxxkBv1q3v5GgrrdMFE3DLGtowoSe_vLW534EsD1mAEc3Wk3Tj9Q/s400/Francisco_Goya_-_Casa_de_locos.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<span style="font-size: large;"><u>Altı Çizilesi</u></span><br />
<span style="font-size: large;"><u><br /></u></span>
<br />
<ul>
<li>''Felaketlerin başlangıcında ve bunlar son bulduğunda hep
biraz söz sanatı yapılır. Birinci durumda, alışkanlıklar henüz kaybolmamıştır,
ikinci durumdaysa geri gelmiştir. asıl felaket sırasında gerçeğe alışılır, yani
sessizliğe.''</li>
<li>''Ama tek başına mutlu olmakta utanılacak bir yan vardır.''</li>
<li>''Dünyada hiçbir şey insanın sevdiğinden vazgeçmesine
değmez. oysa nedenini bilmeden ben de bundan vazgeçtim.''</li>
<li>''İçinde yaşadığım toplumun ölüme mahkumiyet üzerine kurulu
olduğunu biliyordum ve onunla mücadele ederek cinayetle de mücadele edeceğime
inandım.''</li>
<li>''Annem de böyleydi, kendini öne çıkarmayışını severdim ve
hep onunla olmak isterdim. Sekiz yıl oluyor, öldü diyemiyorum. Her zamankinden
biraz daha silikleşti ve geri dönüp baktığımda artık yoktu.''</li>
<li>''Gündüz ya da gece olsun, öyle bir saat vardır ki, insan
korkaklaşır.''</li>
<li>''Her türlü kesinliğe karşı, insanların öldürülmesinin
sineklerin öldürülmesi kadar gündelik sayıldığı şu anlamsız dünyayı....''</li>
<li>''İnsanla, onun yoksul ve inanılmaz aşkıyla yetinenlerin de
en azından arada bir neşeyle ödüllendirilmesi yerindedir.''</li>
</ul>
<div>
<br /></div>
<div>
<b> KÜNYE</b></div>
<div>
<b><span style="font-size: large;"><br /></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdC46tkh3KWy6Y97tn78LZTMmNhuglBVfEgJIf4OMpzm4Uib1ECXzQSmUJCnmKsFgXyJYcJPyud-WB3U7uFzoUrsTrKnA7cVWhyJWrdxmZCYCuoKb9XOJPFEaawdAKW54skmPjv66mBX0/s1600/veba.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdC46tkh3KWy6Y97tn78LZTMmNhuglBVfEgJIf4OMpzm4Uib1ECXzQSmUJCnmKsFgXyJYcJPyud-WB3U7uFzoUrsTrKnA7cVWhyJWrdxmZCYCuoKb9XOJPFEaawdAKW54skmPjv66mBX0/s200/veba.jpg" width="132" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div>
<b>Kitap İsmi: </b>Veba</div>
<div>
<b>Yazar: </b>Albert Camus</div>
<div>
<b>Yayın Yılı: </b>1997</div>
<div>
<b>Yayınevi: </b>Can Yayınları <span style="font-size: large;"><b>10/10</b></span></div>
<div>
<b>Sayfa Sayısı: </b>304</div>
<div>
<b>Baskı: </b>V.Baskı</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-91167800823892899502013-06-21T17:58:00.001-07:002013-06-21T17:58:37.214-07:00Ağlatan adam: Hemingway<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Ernest Hemingway, caz çağı Amerika'sının en önemli yazarlarından birisiydi. ''Kankası'' Scott Fitzgerald'la birlikte modern Amerikan edebiyatının da en önemli yazarlarından birisidir aynı zamanda. Büyük bir yazardır, kafasını içki şişesinden kaldırdığı anlarda, Tolstoy derecesine bile ulaşabilir. Ancak her yazarın olduğu gibi, onun da çekemeyenleri vardı tabii.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Herhangi sıradan bir gün, bir cemiyet toplantısında, onu çekemeyen edebiyatçılardan birisi Hemingway'e ne derece yetenekli olduğunu sorar, Hemingway ''Senin hayal bile edemeyeceğin kadar.'' diye yanıt verir. Bunun üzerine muhatabı ona, 10 kelimeyi geçmeyen, etkili bir hikaye yazıp yazamayacağını sorar. ''Eğer bunu yazmayı becerebilirsen, ve buradaki herkesi derinden etkilersen...'' der, ''o halde yeteneklerin önünde saygıyla eğileceğim.'' Birkaç yıl önce bebeğini kaybeden Hemingway, bu düelloyu kabul eder. 10 kelimeye bile ihtiyaç duymaz, 6 kelimelik bir dram öyküsü yazar. Orada bulunan hiç kimse gözyaşlarına hakim olamaz, tıpkı o günden onlarca yıl sonra bile okuduğumuzda bizim de tutamadığımız gibi. Hikaye şöyledir: </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<blockquote class="tr_bq">
''Satılık;</blockquote>
Bebek Patikleri. Hiç giyilmedi.''<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhQgqVOsAnzxCrpjIPgfI31CyxFI2TH5RY5jarVNZAG_Q5JteXWB3Q3IIOE_qC3e_sLyhUZM4ZDP3QwsonEjHYb_1OZlnIZIbHcNGnadZGiIVkVZYtgY5bNQRhe5QYVd7P89s6m4cKUdw/s1600/hemingway.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhQgqVOsAnzxCrpjIPgfI31CyxFI2TH5RY5jarVNZAG_Q5JteXWB3Q3IIOE_qC3e_sLyhUZM4ZDP3QwsonEjHYb_1OZlnIZIbHcNGnadZGiIVkVZYtgY5bNQRhe5QYVd7P89s6m4cKUdw/s400/hemingway.jpg" width="400" /></a></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-28454149142513152422013-06-16T16:06:00.000-07:002013-06-16T16:06:25.234-07:00Kutsal Kitaplardan sonraki en bilge metin ''Siddhartha''<div class="disableSelection" style="margin: 0px; padding: 0px;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAb5rW7SSO5jDUoFyozuQAWKQg5QNYplMFiWnOCySB38OWtKcft7fjGedTSwIScJY-a3B_4Iid4-mBgXc7W3-WZjjE0egO38ytrv0rwnFcJ_gR5z4nFzELDCeV6S4jdLIpAEOjnjLh5Ak/s1600/32441.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAb5rW7SSO5jDUoFyozuQAWKQg5QNYplMFiWnOCySB38OWtKcft7fjGedTSwIScJY-a3B_4Iid4-mBgXc7W3-WZjjE0egO38ytrv0rwnFcJ_gR5z4nFzELDCeV6S4jdLIpAEOjnjLh5Ak/s400/32441.jpg" width="241" /></a></div>
<div style="padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><br /></span></div>
<div style="padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><br /></span></div>
<div style="padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"> Bir Brahman'ın oğlu olan Siddhartha, kendi köyünde kapalı kaldığı sırada hem rahatlığın hem de ayrıcalığın tadını çıkarır. Ancak büyüdükçe, kalbi bilgelik ve yeni deneyimler kazanma arzusuyla tutuşur. Babasına niyetini açan Siddhartha'yla çocukluk arkadaşı Govinda, bir grup gezgin derviş olan Samanalara katılmak için güvenli evlerini terk ederler. Hesse'nin romanı ilerledikçe Siddhartha'nın üzüntü ve acılarla dolu bir dünyada anlam ve gerçeği kesintisiz arayışını izleriz.</span></div>
<div style="padding: 0px;">
<br /></div>
<div style="padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"> Hem Hindu hem de Budist öğretilerden etkilenen Siddhartha, organize dinin dikte ettiği doktrinleri ve ruhun iç tahrikleri arasındaki gerilimi ustaca irdeler. Siddhartha yaşlandıkça temel bir gerçek yavaş yavaş hem ona hem de bizlere görünür hale gelir: Kendi kendini geliştirmenin tek bir yolu, hayatın nasıl yaşanacağına ilişkin tek bir formül yoktur. Hesse, bir dine, felsefeye veya herhangi bir inanç sistemine körü körüne bağlanarak ruhani bir hayat yürütme, çabalama ve kendimizi anlamlı ölçüde geliştirme yönündeki düşüncelerimize meydan okur. Bunun yerine her anın, her zaman yeni, canlı ve ebediyen değişen gerçeğini yakalamaya çalışmamız gerekir. Hesse bu canlı ve devinimsel duyguyu ifade etmek için nehir gibi güçlü bir sembol kullanır.</span></div>
<div style="padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLcZj4erl-2TZITnO4nt1ffQzBAC4ynZx6HzuquIvtgCeGnzgJ_0ip2EcHf_3dBfx2zcdmLtgUuUGaWjfYpmbMMjb-q0AAnGa94CbLIlWES3B7_fhgFNsaMaKqPzm8sAO0cTzYwCeaPQc/s1600/GautamaBuddha.Info_.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLcZj4erl-2TZITnO4nt1ffQzBAC4ynZx6HzuquIvtgCeGnzgJ_0ip2EcHf_3dBfx2zcdmLtgUuUGaWjfYpmbMMjb-q0AAnGa94CbLIlWES3B7_fhgFNsaMaKqPzm8sAO0cTzYwCeaPQc/s400/GautamaBuddha.Info_.jpg" width="400" /></a></div>
<div style="padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="margin: 0px; padding: 0px;"></span> <span style="background-color: white;">Hayata, ölüme ve anlam(sızlığ)a dair yazılan bu müthiş metin, okurunu uçurumun kenarına itecek güce sahiptir, şüphesiz.</span><span style="background-color: white;"> </span></span></div>
<span style="font-family: inherit;"><br style="background-color: white; margin: 0px; padding: 0px;" /><span style="background-color: white;"> Oradan sonra gökyüzüne ("gökyüzü", ki en sevdiği kelimedir büyük şair İlhan Berk´in) mi, yoksa boşluktan aşağıya mı bakılacağı sevgili okura kalır.</span><br style="background-color: white; margin: 0px; padding: 0px;" /><br style="background-color: white; margin: 0px; padding: 0px;" /><span style="background-color: white;"> Her ikisi de bir yolculuktur ne de olsa. Göğün yüzünde serin uğultusunu duyarsın nehirlerin, kıyısında ömrünün kalanını geçirebileceğin. Uçurumdan aşağı kendini bırakacağın tarifsiz boşluktaysa Kamala´nın sıcak kucağı vardır belki de, yerin yüzünü öğretecek sana. Adına hayat dedikleri. </span></span><br />
<div style="padding: 0px;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6TnXkiPk-o-7zrQJLn7XdATS6xx5D1EZqUl8gRKsGwnekBDSzKcD1JQ193dwkjiuSkPe_NbKyO1t1ELi8scgp6gWTpgfvNbhP33in83JungaDbNSBRJLwh-QR2JyXDZ7tikXFTlKPx68/s1600/buddha1-e1314499888554.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6TnXkiPk-o-7zrQJLn7XdATS6xx5D1EZqUl8gRKsGwnekBDSzKcD1JQ193dwkjiuSkPe_NbKyO1t1ELi8scgp6gWTpgfvNbhP33in83JungaDbNSBRJLwh-QR2JyXDZ7tikXFTlKPx68/s200/buddha1-e1314499888554.jpg" width="139" /></a><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"> Bu romandaki deha, ana mesajının, Siddahartha'nın hayatının son yıllarını yanı başında geçirdiği bir nehrin yüzeyi kadar doğal ve parıldayarak akan bir anlatımla verilmiş olmasıdır.</span></div>
<div style="padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"><br /></span></div>
<div style="padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit; margin: 0px; padding: 0px;"> </span><span style="font-family: inherit;">Çocuk insanlar, hüzünlenen, kavga eden, paylaşan küsen, öfkelenen.</span></div>
<span style="font-family: inherit;"> Eski bir şamana, bilge Gautama'a, insanlara tepeden bakardı ilk başlarda. Gelgelelim zamanla, karışınca aralarına küçümsedikleri değerler içinde esas bilgeliğe ulaşana dek.<br style="margin: 0px; padding: 0px;" /> İnsanları insan olduğu için seviniz. Yaşam kavgalarıyla onlara ait her biri farklı olan özellikleriyle insan sevilir.<br style="margin: 0px; padding: 0px;" />Eski bilgelik arayışlarına bir eleştiri de barındırır. Esas ermişliğe ulaşmak bizzatihi yaşamakla mümkündür, der. Bizler dağlara ovalara çekilip bilgeliği bulmaya çalışıyoruz yaşamadıklarımız hakkında yorumlar yapıyoruz. Bir takım ritüellerle, olacak iş değil demektedir adeta.<br style="margin: 0px; padding: 0px;" /> Bu bir insanlık, bu bir sevgi kitabıdır. Alın okuyun ve tekrar okuyun. İnsan olmanın şerefine...</span></div>
<div class="disableSelection" style="margin: 0px; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjV8qABFrCnBaJVezf3knM_3kxCtnQGDI6Axq6tr8zIcxKoNLSvMbUFvviCQUNnfNgv5yNLz9PNdObVPjq2-yg6Q0BtoCQkj_LH9Yfh_eb2BVUy6UTsZ9Ds8L_PWcxPh_DLtPViQPie5L4/s1600/45913-download-buddha-wallpapers-godsmantra-maa-durga-original-budda-metall-lico-GdeFon-Picture-picstopin-.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjV8qABFrCnBaJVezf3knM_3kxCtnQGDI6Axq6tr8zIcxKoNLSvMbUFvviCQUNnfNgv5yNLz9PNdObVPjq2-yg6Q0BtoCQkj_LH9Yfh_eb2BVUy6UTsZ9Ds8L_PWcxPh_DLtPViQPie5L4/s400/45913-download-buddha-wallpapers-godsmantra-maa-durga-original-budda-metall-lico-GdeFon-Picture-picstopin-.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="disableSelection" style="margin: 0px; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="disableSelection" style="margin: 0px; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="disableSelection" style="margin: 0px; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"> <b><span style="font-size: large;">KÜNYE</span></b></span></div>
<div class="disableSelection" style="margin: 0px; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b><br /></b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilKWMbsiNdEV8JYFRltxgMCpjxVIGAtcfwAuuDl5urfwDMtzQuwxYJz9z6b2beWBtg4YeCec8-3JbXRcjbqaIxOXMKA_TvaTT7cMjD2DROLYCw7oj4NtZaYQrzjczhG6UN9QTssT6JHFg/s1600/32441.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilKWMbsiNdEV8JYFRltxgMCpjxVIGAtcfwAuuDl5urfwDMtzQuwxYJz9z6b2beWBtg4YeCec8-3JbXRcjbqaIxOXMKA_TvaTT7cMjD2DROLYCw7oj4NtZaYQrzjczhG6UN9QTssT6JHFg/s200/32441.jpg" width="120" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="disableSelection" style="margin: 0px; padding: 0px;">
<b>Kitap İsmi: </b>Siddhartha</div>
<div class="disableSelection" style="margin: 0px; padding: 0px;">
<b>Yazar: </b>Hermann Hesse</div>
<div class="disableSelection" style="margin: 0px; padding: 0px;">
<b>Yayın Yılı: </b>1922</div>
<div class="disableSelection" style="margin: 0px; padding: 0px;">
<b>Yayınevi: </b>Can Yayınları <span style="font-size: large;"><b>8/10</b></span></div>
<div class="disableSelection" style="margin: 0px; padding: 0px;">
<b>Sayfa Sayısı: </b>125</div>
<div class="disableSelection" style="margin: 0px; padding: 0px;">
<b>Baskı: </b>XIV. Baskı</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-84898693849566588852013-05-07T09:19:00.001-07:002013-05-07T09:19:32.495-07:00İlk izlenim: Dan Brown'dan ''Cehennem''<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDsL0oeXoz_L1j0vYncZ9DtY2BEYEwpoT33uGNYFeb-iNqceae3hyT4Rt026BEDvvGVQ4wACY5WdcRZskEkzaB54Mygf9Yyo0lo5hH3U0xFR_dwQmtkNRJt-Fa_oGjqmlrs2WzzNaosDM/s1600/Dan+Brown+cehennem.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDsL0oeXoz_L1j0vYncZ9DtY2BEYEwpoT33uGNYFeb-iNqceae3hyT4Rt026BEDvvGVQ4wACY5WdcRZskEkzaB54Mygf9Yyo0lo5hH3U0xFR_dwQmtkNRJt-Fa_oGjqmlrs2WzzNaosDM/s400/Dan+Brown+cehennem.jpg" width="250" /></a></div>
<br />
<br />
Dan Brown, okumaktan her zaman büyük keyif aldığım, tarihi bilgilerle dolu, tarikat öykülerine değinen, bol Hollywood soslu, güzel aksiyon kitapları yazar. Melekler ve Şeytanlar'da (Angels & Demons) yarattığı başkarakteri Robert Langdon'ı çok sevmiş olacak ki, diğer kitaplarında da vazgeçmedi ondan. İlluminati tarikatını didik didik ettiği Melekler ve Şeytanlar'ın hemen ardından gelen ve bu kez ''Kutsal Kase'' serüveninin peşine düştüğü Da Vinci Şifresi adlı kitabında da başkarakter payesini Langdon'a vermişti Dan Brown. 2009 yılında çıkan ve bu kez Masonlar'la ilgilendiği, içerisine Noetik Bilim'i de eklediği romanı Kayıp Sembol'ün de başkarakteri, Tüvit Ceketi ve Mickey Mouse'lu saatiyle Robert Langdon'dı. O kitaptan sonra derin bir sessizliğe gömülen yazarın merakla beklenen yeni kitabını açıklamasının ardından, tüm hayranları başkarakterin tekrar Langdon olup olmayacağını merak etmeye başladı. Hayranlarını pek merakta bırakmadı Dan Brown ve çıkış tarihiyle birlikte müjdeyi de verdi: Kitap 14 Mayıs'ta çıkacaktı ve başkarakteri tekrar Robert Langdon olacaktı.<br />
<br />
Çıkış tarihi biraz ilgi çekici. Kitabın piyasaya çıkacağı tarih, İngilizce'de 5-14-13 diye yazılıyor ki bu tarihi tersten okuduğumuzda karşımıza 3,1415 çıkıyor, Pi Sayısı yani! Bu ipucu, bizlere Robert Langdon'un yeni macerasında her neyle uğraşacaksa, eski cebir yöntemlerini yeniden hatırlaması gerektiğini söylüyor, aynı zamanda biz okurların da tabii.<br />
<br />
Dan Brown, kitabın büyük bölümünün İtalya'da olmak üzere Avrupa'da geçeceğini duyurdu. Konu olarak da Dante Alligheri'nin İnferno'sunun izinde geçen bir macera olacağı söylentileri dolaşıyor. Dan Brown, Kayıp Sembol'de mekan olarak İstanbul Soğanlı'yı da kullanmıştı. Bu kitabın Avrupa'da geçiyor olması, Dante ve Roma tarihi gibi sebeplerle bu kitapta da İstanbul'un yer alacağı söylentileri ayyuka çıkmışken, aşağıdaki fotoğraf bu düşünceleri iyice alevlendirdi:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFg4Z2JHBMxvVKJGg8L1hQw-03NeeFojfMwmaHOak7zp62SFMq6Whay8zP-U6YqmUH2Vz8gI99XpVxmglw5tOhqRrbzYoemAF9cFGMSSFE_ZVD3EHC5dN21KnSKM1_pekaJf3EPiO0jE4/s1600/Sultanahmet.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="298" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFg4Z2JHBMxvVKJGg8L1hQw-03NeeFojfMwmaHOak7zp62SFMq6Whay8zP-U6YqmUH2Vz8gI99XpVxmglw5tOhqRrbzYoemAF9cFGMSSFE_ZVD3EHC5dN21KnSKM1_pekaJf3EPiO0jE4/s400/Sultanahmet.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
Dan Brown, Sultanahmet'ten çekilmiş bu fotoğrafı resmi Facebook adresinden yayınladı. ''İstanbul'dan hoşuna giden bir manzarayı paylaşmış işte, ne var?'' diyecek olanlara da, Dan Brown'un dikilitaş merakını ve eserlerindeki dikilitaş izlerini tekrar bir gözden geçirmelerini öneririm.<br />
<br />
Kitap 14 Mayıs'ta, Altın Kitaplar etiketiyle, Ciltli ve Karton Kapak seçenekleriyle, bütün dünyayla aynı anda Türkiye'de kitap satan mağazalardaki raflarda yerini alacak. Merakla beklediğimiz bu kitabın, Kayıp Sembol'ün bünyemde yarattığı hayal kırıklığını yaratmaması ve Da Vinci Şifresi, Melekler ve Şeytanlar, Dijital Kale ayarında olması dileğiyle...<br />
<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhG4ITMfZ6ha1mWdFjTQx0zRZ4rKZPb_FKiRY-az1MHSAg5cQU5dBtgkPDnCxRHKnuBuTp76Dj9Xa61VzRO8Fc5yf53GeUVG1Jblq8GGaaNmzRYYzGFxX5uYLJpR19WDs9v1_Wjo3WWEg/s1600/Dan+Brown.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhG4ITMfZ6ha1mWdFjTQx0zRZ4rKZPb_FKiRY-az1MHSAg5cQU5dBtgkPDnCxRHKnuBuTp76Dj9Xa61VzRO8Fc5yf53GeUVG1Jblq8GGaaNmzRYYzGFxX5uYLJpR19WDs9v1_Wjo3WWEg/s400/Dan+Brown.jpg" width="265" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Dan Brown</td></tr>
</tbody></table>
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-3684183730262766672013-04-13T02:22:00.002-07:002013-04-13T02:22:52.037-07:00Almanca Okumaları -3- / Die Verwandlung ''Dönüşüm'' - FRANZ KAFKA''Gregor Samsa, bir sabah uyandığında kendisini bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.''<br />
<br />
Dünya üzerinde bugüne kadar yazılmış bütün kitaplar içerisindeki yazılmış milyarlarca cümle arasındaki en ünlü cümle bu olsa gerek. İmkansız bir gerçekliğin, böylesine duru bir şekilde verilmesi... Belki de bu yüzden son derece inanılır. Kafka'nın tüm yapıtlarının özüdür bu cümle. Varoluş sancıları içerisindeki insanların ruhsal bunalımları ve böcekleşmiş yaşamlarını işlemez mi diğer yapıtlarında da zaten? Bu romanının -ya da uzun öyküsünün- tek farkı, hep kendisini hissettiren bu durumun alenen vücut bulmasıdır sadece.<br />
<br />
Gregor Samsa, bir böceğe dönüştüğü gerçeğiyle yüzleştiğinde panikler. Ancak bu panik, bu olağanüstü durumun yarattığı korku değildir, hayır hayır, bu değildir kesinlikle. Onun korkusu bu durum yüzünden işine geç kalacağı ve işinden olacağı korkusudur. Nitekim müdürünün evlerine gelmesiyle bu korkusu gerçekleşir de. Modern insanın kendi varoluşunu bırakıp toplum normlarıyla var olmaya çalışmasının müthiş bir parodisidir bu. (''Parodi mi?'' dediğinizi duyar gibiyim. Ancak ben Kafka'nın yapıtlarında ciddiyetten çok, ince bir alay bulurum. İnce bir mizahla örer bence öykülerini.) İleride Camus'un müthiş bir başarıyla yaratacağı ''saçma'' felsefesinin öncülü, temelleridir belki de bu. Ayrıca ''insan olma'' ve ''varlığının bilincinde olma''nın giderek yitirilişine bir ağıttır aynı zamanda.<br />
<br />
İktidar, Samsa'nın babasıyla simgelenir. Uyuyan pasif halksa anne figürüdür. Abla, farkındalığı olan ancak gücü yetmeyen aydın kesimin yansımasıdır. Samsa ise, toplumdan dışlanan ''farklı olan''ların bayrak adamıdır.(Bu yönüyle de alegorik bir eserdir <u>Dönüşüm.)</u><br />
<u><br /></u>
Eve alınan hizmetçi ile, her şey değişmeye başlar. Hizmetçinin tecrit altındaki Samsa'ya sataşmaları, evin dikkatini tekrardan bu farklı mahlukun üzerine çeker. Samsa, sivri çıkışlar yapmadığı müddetçe yaşayabilir bu evde, aksi takdirde iktidarın sopasını bulacaktır üzerinde. Nitekim öyle de olur. Annesini korkudan bayılttığı bir günün sonunda -bunu istememişti şüphesiz.- babası tarafından üzerine atılan bir elma ile -elma, hmm... Sakın Adem ile Havva meseline bir telmih olmasın?- cezalandırılır ve farklılığı tekrar hissettirilir ona.<br />
<br />
Artık evin erkeği çalışmadığından, evin yarısı kiraya verilir. Kendi evlerinde hizmetçi durumuna düşmüşlerdir artık. Samsa, güzel bir akşam yemeği sırasında keman çalan kız kardeşini dinlemek için odasından dışarı çıkar. Her şeyi göze almıştır artık, zincirlerini kırmıştır. Ancak aile, sahip olduğu bu ''öteki''den utanır ve sakladıkları bu gerçeğin kiracıları önünde mükemmel görünümlerini bozmasını istemez. Bu yüzden bu ''farklı cins yaratık'', bu ''dışlanmış canlı'' yok edilir. Toplum ötekiden kurtulmuş ve sahte bir huzura kavuşmuştur. Ama acaba gerçekten mutlu mudur? Hiç sanmam. Bana göre, toplum yeni bir öteki yaratmak için inzivaya çekilmiştir ve fırsatını bulduğunda kaçırmayacaktır. Öteki olmadan beriki olmaz çünkü...<br />
<br />
<span style="font-size: large;">Bir Karakter Analizi</span><br />
<u><br /></u>
<u>Gregor Samsa</u><br />
<u><br /></u>
Kafka ve Samsa... Birbirine ne kadar da çok benzeyen iki isim değil mi? Kafka, kendi varoluşunu kimi zaman Josef K. olarak, kimi zaman Samuel olarak, kimi zaman da Samsa olarak yansıtır kalemine. Bunlar hep toplumun dışına ittiği kahramanlardır, tıpkı yazarı gibi. Samsa, topluma uymak için çabalayan, asla haksız kazanç elde etmeyen, işinin başında, her zaman dakik, ideal insan tipini oluşturur. Ancak toplumun bu ideal insanı bile, böceğe dönüştüğünde kendisinin yanında kimseyi bulamaz. Toplum böyledir çünkü. Sen ona uyduğun sürece sana uyar. Aksi takdirde, gram değerin yoktur toplumun önünde. Dışlanırsın anında, cüzzamlı gibi, toplum istemez yanında öylelerini çünkü. Samsa'ya yapılan da budur işte. Öteki olarak bulur kendini, bir sabah son derece bağımsız düşlerinden uyandığında. Ne olduğunun önemi yoktur, ister böcek olsun, ister bir hipopotam, ya da bir ornitorenk. Öteki olması yeterlidir toplum için.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-59558472028440408122013-04-12T05:41:00.002-07:002013-04-12T05:41:30.398-07:00Almanca Okumaları -2- / Schahnovelle ''Satranç'' - STEFAN ZWEİG Stefan Zweig, kitabında şöyle anlatır satrancı:<br />
<br />
''Kuralların oyununun gizemli çekiciliğini biliyordum; insanoğlunun düşünüp bulduğu oyunlar arasında, rastlantının her türlü despotluğuna karşı koyan zafer kupalarını yalnızca akla ya da daha çok tinsel yeteneğin belirli bir biçimine veren tek oyun. Ama satranca oyun demekle haksız bir kısıtlama yapmış olmuyor mu insan? Satranç aynı zamanda bir bilim, bir sanat değil mi, yerle gök arasında süzülen Muhammed'in tabutu gibi bu iki kategori arasında gidip gelmiyor mu? Bütün karşıt çiftlerin bir kerelik birleşimi değil mi?''<br />
<br />
Ne kadar da doğru bir açıklama bu... Tam uygunu. Gerçekten de öyle değil mi? Satranca oyun demek haksızlıkların en büyüğüdür gerçekten de. Satranç bir bilimdir, bilim kadar ehemmiyetlidir en azından. Ama her şeyden öte bir tutkudur, yaşama tutkusu. Zweig, zıtlıkların birlikteliğini işlediği bu kitabında, en büyük zıtlık olarak bunu koyar önümüze:Satrancı bir bilim olarak gören Czentovic ile onu bir tutku olarak hisseden, adeta yaşayan Dr.B.'yi sunar okurlarına ve finalde galip eder birisini.<br />
<br />
Anlatıcımız, -ismini tüm öykü boyunca öğrenemeyiz bir türlü- bir gemi yolculuğunda karşılaşır Czentovic ile. Nasıl farkına varılmaz ki onun, bunca basının ilgisi onun üzerindeyken. Czentovic dünya şampiyonu bir satrançcıdır ve bu yolculuğun ilgi çekmesi de son derece normaldir esasında.<br />
<br />
Czentovic, aklı pek iyi işleyen birisi değildir aslında. Uzun süre düşünmeden karar veremez, konuşmayı pek beceremez, hatta düpedüz kabadır da. Meziyeti ise sonsuz sabrıdır. Bir konu -ya da hamle- hakkında sabaha kadar düşünebilir belki de. Bu yönleriyle satranç şampiyonluğuna yürümüştür zaten. (Bu arada, Czentovic, Avrupa'yı uçurumun kenarına sürüklemiş ve onulmaz yaralar açmış, kitabın yazarı Stefan Zweig'ı da Brezilya'ya sürgüne göndermiş Adolf Hitler'i simgeler.)<br />
<br />
Yazar burada Dr.B.'yi takdim eder okuruna. Nazi işkencelerine dört ay gibi bir süre boyunca maruz kalmış ve hayata bir montun içinde bulduğu bir satranç kitabıyla tutunmuş bir kaybedendir Dr.B...<br />
<br />
Bu kitap sayesinde, hiçbir fikri olmadığı satrancın bütün inceliklerini öğrenmiş ve dört yüz farklı oyun tipini ezberlemiştir. Ancak bu da yeterli gelmemeye başlar Dr.B.'ye. Çünkü tüm hamleleri ezbere bilmektedir artık. O da, beyin satrancı oynamaya başlar. Artık beynini ikiye bölecek ve iki farklı kişiymiş beyninde satranç oynayacaktır. Bu onun beyin hummasına yakalanmasına neden olur, ancak aynı zamanda müthiş bir satranç ustası doğmuştur.<br />
<br />
Bu zeki, çabuk kavrayışlı, maharetli, işkence altındaki mahkum da direkt olarak yazarı, Stefan Zweig'i temsil etmektedir. Kendisini intihara sürükleyen sebeplerin okumasını da yapabiliriz bu sayede, çünkü Dr.B.'yi anlamak, Zweig'ı anlamaktır biraz da.<br />
<br />
Yazar, öyküsünün son bölümünde, bu iki karakteri karşı karşıya getirir. Bir yanda, sabrı, çirkinliği, başarıyı, Nazi Almanya'sını, Adolf Hitler'i simgeleyen Czentovic, bir yanda aklı, zekayı, güzelliği, adaleti, yazarı Stefan Zweig'ı simgeleyen Dr.B.. Taşlar dizilir ve oyun başlar.<br />
<br />
Dr.B. oyunun çok ilerisinden ilerlemektedir. Tabladaki hamlelerinin dört-beş adım ilerisindedir zihninde. Czentovic ise o anki hamleye bile uyum sağlayamamaktadır. Bu oyuna da yansır zaten. Dr.B. hiç düşünmeden -ya da vakit kaybetmeden diyelim- hamlesini yaparken, Czentovic en basit hamlesi için bile en az on dakika beklemektedir, bu da oyunu soğutur tabii...<br />
<br />
Oyun ilerler ve beklenen olur: Dr.B., Czentovic'i yenmiştir. Gerçek yaşamda intikamını alamayan yazar, eseriyle başarır bunu. Bir çeşit zihinsel tatmin diyelim, ancak haklı bir tatmin.<br />
<br />
Ancak o sırada hiç olmaması gereken bir şey olur: Czentovic'in başka bir maç teklifini kabul eder Dr.B. ve başarısız olur bu sefer, ve o gün bir daha asla satranç oynamayacağını beyan eder, roman da biter böylece. Bizlere kalan büyük bir iç burukluğu olur sadece...Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-57905642422666794622013-04-11T10:15:00.000-07:002013-04-11T10:15:15.588-07:00Almanca Okumaları -1- / Der Kontrabass ''Kontrbas'' - PATRİCK SÜSKİND Sanatçı bir anne ile babanın oğlu kahramanımız. Kontrbas çalma konusunda çok başarılı bir devlet sanatçısı. Ayrıca çaldığı enstrümana da aşık birisi. Peki gerçekten de öyle mi?<br />
<br />
Monolog şeklinde ilerleyen bir piyes aslında bu. Tek perdelik ve tek karakterlik bir oyun.<br />
<br />
Bu oyunla ilk kez 2008 yılında, İstanbul Devlet Tiyatroları Bakırköy Sahnesinde tanışmıştım. 13 yaşlarındayken izlediğim bu oyundan müthiş etkilenmiş ve hemen araştırmaya başlamıştım internetten. İşte Süskind'ın muhteşem eseriyle tanışmam da o zamana rastlar.<br />
<br />
Oyunun başında kahramanımız, sahneye çıkar ve sanat hakkında düşüncelerinden bahseder. Ona göre sanat, hani bizim Fecr-i Aticiler gibi, ''şahsi ve muhteremdir.'' bir bakıma. Ona ilgiye muhtaç bir kadın gibi ilgi göstermeli ve ilgilenmeliyiz onunla. Ardından çaldığı enstrümanla ilişkisine geçeriz onun.<br />
<br />
Başlangıçta çok iyi şeyler duyarız kahramanımızdan çaldığı enstrümanla ilgili. Çıkardığı bas sesin kalitesinden, tellerinin ve yaylılarının mükemmelliğinden, tasarımının harikalığından dem vurur uzun bir süre. Kontrbas'ın bulunmadığı bir orkestranın her zaman eksik kalacağını söyler sürekli. Ona göre kontrbas bir orkestranın ''prima balerini'' gibidir. Çok, çok, çok ama çok önemlidir onun için.<br />
<br />
Ancak oyunun ilerleyen bölümlerinde tüm düşüncelerinin bu yönde olmadığını öğreniriz kahramanımızın. Kontrbasa yağdırdığı tüm bu övgüler boşa gider adeta, çünkü bu ''primadonna'', bu ''kahire çiçeği'', bu ''prima balerin''in aslında öyle olmadığından bahsetmeye başlayarak bir anda çark eder, kendisiyle çelişmek pahasına...<br />
<br />
Önce kontrbasın çalanı üzerinde yarattığı fiziksel sıkıntılardan bahsetmeye başlar. Kontrbas çalmaya başlayan bir insan, ileride sahip olacağı bel fıtığı hastalığını başka yerlerde aramamalıdır, çünkü enstrümanın suçudur bu, der anlatıcımız.<br />
<br />
Ardından kontrbasın önemsizliğinden bahsetmeye başlar. Bir orkestra kontrbassız da yapabilir pekala... Ayrıca kontrbas orkestranın en önemsiz parçasıdır, en arkalara itilmiş bir tenekeden ibarettir. Senfonilerde kendine ait bir bölümü olmayan yegane yaylıdır, kemanın, viyolanın ve diğer yaylıların hepsinin kendi özel alanları vardır, ancak kontrbasın yoktur!<br />
<br />
Taşıması da zor bir enstrümandır, öyle her istediğinizde yanınıza alamazsınız, bu açıdan piyanoya benzer, ancak piyano taşımaya gönüllü birilerini her zaman bulabilirsiniz, şansa bakın ki, kontrbasın ismini dahi bilmeyen onlarca insan vardır!<br />
<br />
Ayrıca kontrbas çalarak da bir yere varılamaz ki! Bir piyanocu, bir kemancı, bir perküsyoncu, hatta bir davulcu bile orkestra şefi olabilir, ancak bir kontrbasçı olamaz. Gerçi buna bir engel yoktur, ancak bugüne kadar bir tek kontrbasçının bile orkestra yönettiği ne görülmüş, ne de duyulmuş şeydir.<br />
<br />
Süskind'in bu anti-kahramanını böylesi çelişkilerin içerisinde bırakırız oyunun sonunda. Problemlerini çözemez ve tekrar kontrbasını çalmak için yanımızdan ayrılır.<br />
<br />
Süskind, kontrbas üzerinden ördüğü bu ''yer yer alegorik'' öyküsünde, herkesin az-çok yaşadığı ''ne onla, ne onsuz'' paradoksunu çok iyi işler. Yarattığı kahramana isim koymaz, çünkü o kahraman bizizdir zaten, her okuyanın ismini alan bir ayna gibidir o. Bizleri anlatır, herkesin bir kontrbası vardır der ve onunla olan hastalıklı ilişkisini sorgulatır okuyana, başarısı da buradadır zaten...Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3900714207362157754.post-5176407564904362752012-12-30T12:48:00.002-08:002012-12-30T12:49:17.894-08:00Aynıdır Bütün Ordular / Hemingway<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAwDit6DT4HVmNKfbucpP_5Bh5aQoUoUHwNvf4n800Fzlcgqh_6BvqAcZgdcVaT8_PXA0aqRNfW_rNyqqoCsEFNQM1OEqj18sORkP4tYPy7vZ6Ovf9UGK7be06aOLhhTbJwzd-tUH4vvs/s1600/Ernest+Hemingway+hemingway460.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="260" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAwDit6DT4HVmNKfbucpP_5Bh5aQoUoUHwNvf4n800Fzlcgqh_6BvqAcZgdcVaT8_PXA0aqRNfW_rNyqqoCsEFNQM1OEqj18sORkP4tYPy7vZ6Ovf9UGK7be06aOLhhTbJwzd-tUH4vvs/s400/Ernest+Hemingway+hemingway460.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: right;">
Aynıdır bütün ordular</div>
<div style="text-align: right;">
Namlıdır şöhretleri</div>
<div style="text-align: right;">
Aynı eski gürültüyü çıkarır topçular</div>
<div style="text-align: right;">
Yiğitlik delikanlılara özgüdür</div>
<div style="text-align: right;">
Tümü yorgun gözlerle bakar eski askerlerin</div>
<div style="text-align: right;">
Aynı eski yalanları dinler eski askerler</div>
<div style="text-align: right;">
Her zaman sineklere yem olur ölü gövdeleri...</div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
Ernest Hemingway</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/15357879151910332222noreply@blogger.com0