İskender Pala'nın okumadığım tek romanıydı ''Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk''. Aynı zamanda yazarın da ilk romanı olan eser, Osmanlı diyarlarında uzun bir serüvene davet ediyor okuyucuyu. Yer yer tekrara düşmesi ve gereğinden fazla uzun olmasına rağmen, genel olarak kitabı beğendiğimi ve -daha da önemlisi- tavsiye ettiğimi söyleyebilirim.
Kitapta Fuzuli üstadın Leyla ile Mecnun mesnevisi de önemli bir yer tutuyor. Öyküyü Leyla ile Mecnun mesnevisinin yazılı olduğu bir kitabın gözünden okuduğumuz için, şaşılası bir durum değil bu tabii. Yazarın diğer eserlerinde bir çok kez gönderme yaptığı Leyla ile Mecnun mesnevisinin, bu kitapta bu derece ön planda tutulması, biz öyküyü pek iyi bilmeyen tayfanın öykü hakkında bilgilenmesini de sağlıyor bir bakıma, ki bu da kitabın ''hızlandırılmış Divan Edebiyatı kursu'' havasına son derece uygun düşen bir durum. Şahsen hep duyduğumuz ve dünya üzerindeki en büyük aşk olarak bildiğimiz ancak okumaya tenezzül bile etmediğimiz Leyla ile Mecnun öyküsünü okuma düşüncesi oluştu kitabı bitirince kafamda, yazarın da oluşturmak istediği en önemli şey buydu romanda sanırım. Bu anlamda kitabın beni tavladığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Gelelim kitabın kötü yanlarına. İskender Pala'nın kafasında kurguladığı ve kitabın okunabilirliğini arttırmak için gerekli bir hamle olan Babil Cemiyeti, kitapta çok saçma, klişe, banal ve absürd bir şekilde ele alınmıştı ve en az tehdit unsuru oluşturan gizemli örgüt dalında başa oynayacak derecedeydi.Mesnevinin yazılı olduğu kitabın denizlerin üzerinde yüzmesi, yangınların içinde bulunması, kaybolması, izbe yerlerde unutulmasına rağmen, sağ salim varlığını devam ettirmesi, devamlılık sorunları yaratan bir durumdu. Ayrıca yapılan kısaltmalar, kitabın havasına darbe vurmakta. Sürekli tekrar edilen L&M, BUAM, BC gibi kısaltmalar, kitabı okurken göz zevkini bozan unsurlardı. Ayrıca yazarın bildiği her şeyi kitaba yedirmeye çalışmış olması ve bilgilerinin tamamını adeta 'kusması', bir yerden sonra çok fazla sıktı. Kitabın gereksiz derecede uzun olduğunu da söyleyebilirim. 250-300 sayfa olması halinde efsane olabilecekken, 400 küsur sayfa sayısıyla, bir yerden sonra sıkan bir tarihi romana dönüşmüş 'Babilde Ölüm İstanbul'da Aşk'.
Osmanlı diyarlarında hoş bir tarihi gezinti sunan kitap, okuduğunuza değiyor sonunda. Okuyucuya geniş bir yelpazede Osmanlı sanatına dair bir perspektif sunuyor ve daha önemlisi, okurken size keyif veriyor. Kapağını açtığınız andan itibaren, kitabın sonunun nasıl geldiğini anlayamacaksınız, yazarın hafif kaçan üslubu ve bahsettiğim eksik yanlarına rağmen !
- Başka hiçbir şey hatırlamadım, ne kadar zaman bilmiyorum, hatırlamayı unuttum. Uyudum ve uyanmayı sildim lugatimden. Aaah! Vuslat. Unuttuğumu hatırlat bana!
- Leyla!Seni aramak için yazık ki iradem elimde değil. Beni getiren de, gönderen de; satan da alan da başkası! Ben sana gelemiyorum bari sen getirt; sana satılamıyorum bari sen al.
- Çok özledim seni çok! Ne olur seher yeliyle kokunu yolla bana, ne cihette olduğunu bileyim en azından!
- Demek insanların ihtirasları bilimi boğmaya başlayınca gerçeklerden ziyade kurallar öne çıkıyor; hakikat yoldan sapmaya başlıyordu.
KÜNYE
Kitap İsmi: Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk
Yazar: İskender Pala
Yayın Yılı: 2003
Yayınevi: Kapı Yayınları 5/10
Sayfa Sayısı: 415
Baskı: 45.Baskı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder