Oran kenti sakinleri, sıradan bir sabah işe gitmek için uyandıklarında, kapılarının önünde ölmüş farelerle karşılaşırlar. Böyle bir durumla daha önce karşılaşmamış olsalar da, altını oymayı ve sebebini öğrenmeyi pek istemezler, çünkü karşılaşacakları şey her ne olacaksa, keyif kaçıracağı su götürmez bir şekilde gerçektir. Bu durum sadece kapıcıların büyük dikkatini çeker, çünkü bu onların işidir: Apartmanı farelerden arındırmak! Bir anda şehirdeki bütün apartmanlarda tek tek fare ölülerinin ortaya çıkmasının sebebini, bizim şeker başbakanımız gibi ''dış mihrakların oyunu'' olarak yorumlarlar, bu işte kendilerine bir hata çıkarmayı düşünmezler hiç. Bir yandan haklıdırlar, hata onlarda değildir, ancak düşündükleri gibi bir dışarının saldırısı söz konusu değildir, düşman tamamiyle içimizdedir ve adı da 'Veba'dır. Bu lanet hastalık, farelerden insanlara geçmeye başlayana dek pek ciddiye alınmaz, insanlara sıçradığındaysa, münferit olaylarmış gözüyle bakılır. Çoğu kişi -resmi erkler dahil- gözlerinin önündeki Veba gerçeğini kabullenmek istemezler, bu fikri erteleyebildikleri kadar ertelemek taraftarıdırlar. Kendilerine soğuk duş etkisi yapan şey, gelen istatistiklerdir. Ölen insan sayısı, her hafta katlanarak artmaktadır. Rakamlar haftada beş yüz ölüye dek çıkar. Ve sonunda en başından olması gereken olur: Şehir karantinaya alınır ve kapatılır. Artık Oran yalnız başınadır.
Burada, romanın ana kahramanı Dr. Bernard Rieux devreye girer. Rieux, en başından beri Veba fikrini geliştirmiş ve gidişatın ciddileşmesiyle birlikte bunun bir salgın olduğuna dair kuşkusu kalmamış, rasyonalist bir kişidir İnsanlara yardımcı olmaktan bir çeşit haz duyar, onların sorunlarıyla ilgilenmek onun en önemli gayesidir adeta. Şehrin kapatılmasıyla birlikte, bir çeşit süper kahramanlığa savunur, elinden gelen her şeyi Oran halkı için verecektir. Hani o ünlü öyküdeki genç gibi düşünür o da: Yaşlı bir adam kumsalda yürümektedir. Kumsalda, kumları kaplamış on binlerce deniz yıldızını çıplak elleriyle tek tek denize geri fırlatan bir genç görür. Yaşlı adam ona seslenir: Ne anlamı var ki, nasıl olsa hepsini kurtaramayacaksın, bu yaptıkların neyi değiştirir? Genç yerden bir deniz yıldızı daha alır ve denize fırlatır, ardından yaşlı adama döner: Onun için çok şey değişti. Dr. Rieux da bu şekilde davranır, şehir hastalıktan kırılmaktadır, bir kişinin hepsine yetişmesi ise imkansızdır. Ancak Rieux, yine de umudunu kaybetmeden, sonuna dek, ulaşabildiği bütün hastalara yardımcı olmaya çalışır. Bu çabasında ona, Tarrou ve Grand gibi dostları yardımcı olurlar. Grand ilginç kişiliği olan, yazmaya çalışan ancak Stephen King karakteri Jack Torrance gibi ilk cümleden ötesine gidemeyen, ilginç bir karakterdir. Ancak Tarrou, tüm süreçte Rieux'a en büyük desteği verir, zamanla çok yakın arkadaşı olur ve deniz yıldızlarını denize geri fırlatmada Rieux'a büyük yardımı dokunur. Öykünün bilge karakteridir Tarrou. Her şeyi bilen, hiçbir şeye şaşırmayan, 'doğuştan vebalı' bir karakterdir.
Rahip Panaleux ise öykünün kötü adamıdır, Rieux'un Lex Luthor'udur. Halka vebanın tanrının bir lütfu olduğunu, ondan kaçmamak gerektiğini, onun alacağı canların gereksiz ruhlar olduğunu, tanrı tarafından sınandığımızı anlatır, ve kendisine bir şey olmayacağından o kadar emindir ki, vaazlarında sürekli siz ifadesini kullanır. Kendisi temizdir çünkü, arınmış olandır, ona bir şey gelmez nasıl olsa. Ancak yanan ruhları, ölen bedenleri görünce iş değişir. O andan itibaren içini bir korku kaplar, hitaplarında siz yerine biz demeye başlar, korkusundan kiliseden bir kira evine taşınır, ve orada, kaçtığı şey onu yakalar. Veba'ya yakalanır ve acılar içinde ölür.
Kitaptan;
' veba sözcüğü ilk kez ağza alınıyordu… dünyada savaşlar kadar vebalar da meydana gelmiştir. vebalar da savaşlar da insanı hazırlıksız yakalar. bir savaş patladığında insanlar ‘uzun sürmez bu, çok aptalca!’ derler. ve kuşkusuz bir savaş çok aptalcadır, ancak bu onun uzun sürmesini engellemez. budalalık hep direnir, insan hep kendini düşünmese bunun farkına varabilirdi. bu açıdan burada oturanlar da herkes gibiydi. kendilerini düşünüyorlardı. bir başka deyişle hümanisttiler; felaketlere inanmıyorlardı. felaket insana yakışmaz, onun için felaket gerçek dışıdır, geçip gidecek kötü bir rüyadır, denir. ancak her zaman da geçip gitmez, kötü rüyalar arasında insanlar geçip gider ve önlemlerini almadığından başta hümanistler gider… yurttaşlarımız da kendilerini özgür sanıyorlardı, oysa felaketler oldukça kimse asla özgür olamayacak. '
Albert Camus, saçma teorisini geliştirmeye bu kitapta da devam eder. Yaşamın saçmalığı ve inancın çürüklüğü gibi temalar üzerinden işler eserini. Rahip Panaleux, hiçbir şey yapmadan, sonsuz itaat eden inanan kesimin temsilcisidir, ki sonu acı içinde ölüm olur. Rieux ise bu saçma yaşam içerisinde insanlık adına mücadele eden, insana değer veren, akılcı birisidir, ki sonunda başarıya ulaşır. Camus okuruna, yaşamın saçmalığını alt etmek için, ona anlam katmayı önerir, yaşam için mücadele edin, onun için, insanlık için bir şeyler yapın ve yaşama anlam katın der. Rieux da bunu yapar işte. Bilim, kiliseyi alt eder.
Veba'nın çözümü sırasında, dayanışmanın gerekliliğine de vurgu yapar yazar. Rieux asla tek çalışmaz. Yanında sürekli ona yardımcı olan birileri bulunur. Kah Tarrou yardımcı olur, kah mösyö Othon, kah Grand, kah Rambert... hatta zaman zaman Cottard'ın bile faydasını görür. ''Zorluklara karşı böyle göğüs germeliyiz işte,'' diyor Camus bizlere, ''teke karşı bir olarak, süper güce karşı tek yürek olarak.'' Ayrıca kayıp da verdiriyor karakterlerine Camus, şahsen en beğendiğim ve en çok bağ kurduğum karakter olan Tarrou'nun ölümü beni her ne kadar üzmüş olsa da, olması gereken de buydu bir yerde: Hedef kutsaldır, fedakarlık yoksa zafer de olmaz! Tarrou yaşarken aziz olmayı beceremedi, ancak ölümüyle azizlikten de öte bir konuma yükseldi, Rieux'u bile, vebayı atlatan doktoru bile kıskandırmayı becerdi, ki Tarrou da daha iyisini istemezdi zaten.
Futbol göndermesi de yerinde ve önemliydi. Futbolculuk da yapmış olan Camus, en büyük revir olarak bir stadyumu seçer, ve kurtuluşu da bu stadyumda başlatır. ''Ahlaka dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim.'' diyen bir yazarın, dayanışmanın en çok içinde bulunduğu spor dalı olan futboldan, dayanışmanın önemine değinen bir eserde faydalanması çok önemli ve ince bir detaydı, klastı, etkiledi.
Çok kaliteli bir eser Veba, Camus'un şimdiye kadar okuduğum -Sisifos Söyleni'nden sonra- en beğendiğim kitabı. Geriye okumam gereken tek ''başyapıt'' Camus eseri kaldı, 'Başkaldıran İnsan'. Eğer onu okuduktan sonra fikirlerim değişmezse, kesinlikle en formda Camus eserinin bu olduğunu söyleyebilirim ve kişisel ölmeden önce okunması elzem binbir kitap listeme de rahatlıkla dahil ederim. Tüm kitap dostlarına tavsiyemdir, herkesin bildiği ama okumaktan itina ettiği bu eser. Biliyorum, kütüphanenizin tozlu raflarında bir yerlerde kesin bu kitap vardır, okunmamış, okunmayı bekliyordur. Endişe etmeyin, çekin okumaya başlayın, çok kaliteli bir başyapıtı okumuş olucaksınız, güvenin bana. ;)
Son bir not: ''Yabancı'' göndermesi de harikuladeydi. ( bundan sonrası, kitapla ilgili çok önemli olmasa da, bir sürprizbozan içerir, o yüzden kitabı okumayanların devam etmemesini tavsiye ederim. :)) Kitabın bir bölümünde radyoda, bir arabı öldüren birisinin yargılanmasından bahsediliyor, hoş ve güzel bir detay olmuş, Camus'yu tebrik ediyorum. :)
- ''Felaketlerin başlangıcında ve bunlar son bulduğunda hep biraz söz sanatı yapılır. Birinci durumda, alışkanlıklar henüz kaybolmamıştır, ikinci durumdaysa geri gelmiştir. asıl felaket sırasında gerçeğe alışılır, yani sessizliğe.''
- ''Ama tek başına mutlu olmakta utanılacak bir yan vardır.''
- ''Dünyada hiçbir şey insanın sevdiğinden vazgeçmesine değmez. oysa nedenini bilmeden ben de bundan vazgeçtim.''
- ''İçinde yaşadığım toplumun ölüme mahkumiyet üzerine kurulu olduğunu biliyordum ve onunla mücadele ederek cinayetle de mücadele edeceğime inandım.''
- ''Annem de böyleydi, kendini öne çıkarmayışını severdim ve hep onunla olmak isterdim. Sekiz yıl oluyor, öldü diyemiyorum. Her zamankinden biraz daha silikleşti ve geri dönüp baktığımda artık yoktu.''
- ''Gündüz ya da gece olsun, öyle bir saat vardır ki, insan korkaklaşır.''
- ''Her türlü kesinliğe karşı, insanların öldürülmesinin sineklerin öldürülmesi kadar gündelik sayıldığı şu anlamsız dünyayı....''
- ''İnsanla, onun yoksul ve inanılmaz aşkıyla yetinenlerin de en azından arada bir neşeyle ödüllendirilmesi yerindedir.''
KÜNYE
Kitap İsmi: Veba
Yazar: Albert Camus
Yayın Yılı: 1997
Yayınevi: Can Yayınları 10/10
Sayfa Sayısı: 304
Baskı: V.Baskı