27 Temmuz 2012 Cuma

Romantizm'den devam... ''Beyaz Geceler''



   Beyaz Geceler, (orijinal olarak; belye noçi) Dostoyevski'nin bir dergi için 27 yaşındayken yazdığı bir uzun öyküsü, ya da kısa romanı, siz nasıl tanımlamak isterseniz..  Dostoyevski'nin ilk dönem yazınsal çalışmalarından olan Beyaz Geceler, Dostoyevski'nin romantizm akımından etkilenmiş tek eseri aynı zamanda.  

   Beyaz Geceler'i okuduğum Can Yayınları baskısının önsözünde, Sabri Gürses Dostoyevski hakkında çok iyi bir noktaya parmak basıyor ve diyor ki: ''Dostoyevski'nin yazım dönemini ikiye ayırabiliriz.'' Buna sonuna kadar katılıyorum, ancak benim düşüncelerimle Sabri Gürses'inkiler uyuşmuyor bu noktada. Ben Dostoyevski'nin ilk dönemini, melodrama kaçan -yer yer pek ağır hem de- eserlerin oluşturduğunu düşünüyorum. Müthiş üstün gözlem yeteneğinin izlemleri sürülebiliyor gene, ancak ileriki dönem Dostoyevski eserlerinde olduğu kadar değil. İlk romanı İnsancıklar, beğendiğim ancak fazla ağır bir melodram tadındaydı, keza ''Delikanlı'' da öyle. Bu sorundan, Beyaz Geceler de mustarip ne yazık ki. Suç ve Ceza, Budala ya da Karamazov Kardeşler'deki gerçekçi çözümlemelerden nasibini alamamış bir eser ve aynı zamanda, kişi analizlerinde de derin boşluklar barındırıyor bünyesinde... Dostoyevski'nin en büyük sıkıntısı her zaman, aşk ilişkilerinde tökezlemek olmuştur. Diğer yapıtlarında bunu ustalıkla gizler ya da hiç yer vermezken, Beyaz Geceler'in ana konusunu bir hayalperestle bir aşufte'nin aşk ilişkisi olarak seçmiş olmasını anlayabilmek mümkün değil.. Bu türü denemek istemiş olsa gerek, beceremediğini anlayınca da vazgeçmiş olmalı, zira bu eseri onu ünlü yapan eleştirmen Belinsky tarafından bile hunharca eleştirilmiştir, hatta Dostoyevski'nin bunun üzerine bunalıma girdiği bile söylenir! Dostoyevski'yi eleştirmek haddimize değil tabii ki, ancak eserde hemen göze batan eksikler bunlar. Peki üstün eğitimli ve aristokrat tarzıyla okumadığı kitap kalmamış, zeki, bilgili ve entellektüel Hayalperest'in edebi konuşmalarına eğitim seviyesi düşük Nastenka'nın katılması ve derin yorumlar yapmasına ne demeli? Sokakta bizlerin bile azıcık felsefi konulara kayması durumunda, okumuş etmiş kesim tarafından kafa açmakla suçlandığı bir dünyada, eğitimsiz bir kızın böylesi bir kişiye ver(me)diği tepkiler ilginç kaçıyor maalesef..  Ayrıca Dostoyevski'nin romantizm akımını da yanlış anladığı ortada.. Ağır melodram havası ve yeşilçam filmlerinde olmayacak dramatik anlarla eser, inandırıcılığını yitirebiliyor..
  

 Gelelim kitabın iyi yanlarına.. Öncelikle, kitabın her anında bir Dostoyevski eseri okuduğunuzu hissediyorsunuz, bu da büyük yazarların şanındandır zaten.. Her biri ayrı ayrı aforizma olabilecek monolog ve diyaloglar da kitaba keyif katan unsurlar olarak göze çarpıyor. Başarılı bir gözlemle kağıda aktarılmış olan Nastenka karakteri, günümüz dünyasında bile benzerlerine rastlayabileceğimiz gerçek bir ''karakter'', her ne kadar yukarıda bahsettiğim problemlerle inandırıcılığını yer yer kaybetse de. St. Petersburg, yine muazzam ki, burada ayrı bir parantez açma gereği duyuyorum, Dostoyevski'nin sıfıra yakın betimleme yaptığı tek eseri olsa gerek ''Beyaz Geceler.'' Hiç bir tasvir kullanmadan bu kadar güzel bir şehir atmosferi yaratabilmek, yine Dostoyevski ismine yakışır bir şey. Ayrıca yaratılan ''durum'', günümüz Türkiye'sinde halen karşımıza çıkan problemler olarak göze çarpıyor, bu da Dostoyevski'nin gözlem yeteneğinden bizlere bahşettiği bir tutamcık olarak kalıyor elimizde. Ayrıca kitabın kısa süresi, bir oturuşta bitirmenizi sağlıyor ki bu da, kitabın sihrini göz önüne seriyor ve etkilenme katsayınızı arttırıyor. 

    Dostoyevski'nin bütün eserleri gibi okunması gereken bir roman olarak duruyor ''Beyaz Geceler''. Dostoyevski'nin kötü romanı diye bir şey yoktur, ancak ''onun standartlarında'' en kötü romanı Beyaz Gecelerdir şahsımca. Ancak Beyaz Geceler bile, tek başına onbinlerce eserden iyi ve güzeldir. Bu da, Dostoyevski'nin ne kadar büyük bir yazar olduğunu ortaya koyar sanırım. Ayrıca Dostoyevski'nin alıştığımız alt metinlerinin bu eserde yer almaması da, üzen bir unsur. Sadece ana konuya odaklanmış yazar ve değişik okumalara mahal vermemiş ne yazık ki. Yine de bu eser, Dostoyevski eserleri içerisinde bir eşik olarak durmaktadır, bu eserle birlikte melodramik kitaplardan daha gerçekçi romanlara geçiş yapar yazar. Bu yönüyle de önemli ve yazarın diğer uzun öykülerinden ayrılan bir yapısı vardır. Yazarın kitapları içerisinde de önemli bir noktada durmaktadır. Okuyunuz ve okutunuz son tahlilde, kesinlikle pişman olmazsınız, ancak bir ''Yeraltından Notlar'' da beklemeyin sakın. 



Altı Çizilesi
  • Çoktandır kafamı kurcalayan bir şey var. Niçin insanlar birbirlerine karşı açık yürekli davranmıyorlar? Neden en iyi insan bile karşısındakinden bir şeyler gizliyor, bütün düşündüklerini söylemiyor ? Sözlerimizin yabana atılmadığını bildiğimiz zamanlar bile, neden içimizden geçenleri olduğu gibi söylemiyoruz? Nedense herkes olduğundan sert görünmek istiyor. Duygularını hemen açığa vurursa altta kalacakmış, küçük düşürülecekmiş gibi korkuya kapılıyor.
  • Gök o kadar yıldızlı, öyle açıktı ki, insan başını kaldırınca insan ister istemez ''şu göğün altında çeşit çeşit hırçının, huysuzun bulunması mümkün mü? '' diye sormaktan kendini alamıyordu. Bu soru da salt genç işi, burcu burcu gençlik kokan bir sorudur aziz okuyucum.
  • Ulu tanrım! O ne uzun, ne mutlu bir andı! Bir insana ömrü için böyle bir an yetmez mi?
  • Ne olur, siz o olsaydınız!
  • Nerdeyse, sekiz yıldır, yaşadığım şu petersburg kentinde, bir tane bile tanıdık edinemedim. Ama tanıdık benim neyime ? Zaten petersburg'u baştan aşağı tanırım... Onlar beni elbet bilmezler, ama ben onları tanırım, hem de yakından tanırım, hepsinin de yüzü hatırımdadır. Onların sevinci benim sevincim, onların hüznü benim hüznümdür.

                                               KÜNYE



Kitap İsmi: Beyaz Geceler - Bir Hayalperestin anılarından
Yazar: Fyodor Mihoyleviç Dostoyevski
Yayın yılı: 2010
Yayınevi: Can Yayınları                                     5/10
Sayfa Sayısı: 94
Baskı: 4. Baskı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder