12 Aralık 2014 Cuma

Modern Çağın Hümanisti: J. M. Coetzee ve 'Öteki' Algısı



  ''Birileri acı çekerken,' dedim kendi kendime, 'buna tanık olanların sorumluluğu o acının utancını taşımaktır.''

   ''Gördüğümüz ancak bir şey yapamadığımız acıların utancını yaşayanları'' yazar Coetzee. Batının çökmüş ahlak ve ideolojisini eleştirir sıkça. XVII. yy'dan itibaren gelişen sömürgeciliği ve demokrasi adı altında yapılan vahşetleri ustalıkla hicveder. Ancak anlayışlı bir yazardır, hümanist diye adlandırmamız ondan: eserini kaleme alırken, zorbaya da, barbara da aynı anlayışla yaklaşır. Onu sofistike kılan da budur zaten.

  Man Booker ödülüne iki defa layık görülmüş, Nobel Ödül'lü ve Güney Afrikalı yazar Coetzee'nin ''Barbarları Beklerken'' adlı romanı geçti elime. 1980 yılında basılmış, hayali bir ülkenin sınır kasabasında geçen ve devlet ile barbarların mücadelesini işleyen bir roman bu. Anlatılan hayali ülkenin, yazarın yaşadığı Güney Afrika toprakları olduğunu anlamak için ille de önüne gelene nobel dağıtan İsveç Jürisinden olmaya gerek yok. Malumun ilanı: 80'li yıllarda Güney Afrika'da zirve noktada olan ırkçılığı ve 'apartheid' rejimini işler yazar romanında. Bahsi geçen barbarların, Güney Afrikalı zenciler olduğu çok açık, ancak kitabın evrensel boyutunu da atlamamak gerek. Pekala barbarlar Avrupa'daki göçmenlerin, Almanya'daki Türklerin, Amerika'daki siyahilerin ya da ülkemizdeki kürtlerin yerine de konulabilir çünkü.

  ''Barbarları Beklerken'' ismiyle müsemma bir kitap. Romanın başından sonuna dek bir tehdit unsuru olarak iktidar tarafından dillendirilen barbar kavimler, hiçbir yerde apaçık bir şekilde karşımıza çıkmaz. Aslında kimseye bir zararları olduğu da söylenemez, kendi hallerinde yaşayıp giden, bir garip kavimdir sadece. Barbar kavramı, imparatorluk otoritesinin yani 'zorba'nın ürettiği içi boş bir kavramdır.  İktidar onlara böyle dediği için onlara barbar deriz. İşin ilginç yanı, bunu hiçbir şekilde sorgulamadan kabulleniriz de. İstediği şeyi, göstermek istediği şekliyle topluma kabullendirebilme gücü, emperyalizme büyük bir meşruiyet alanı sağlar: yaptıkları bütün eziyet ve zulümleri ''barbar tehdidi'' sebebiyle haklı gösterebilirler çünkü. Bu da onlara halkı daha fazla sömürme ve köleleştirme olanağı verir. İşleri bittiğinde de, geride kalanları umursamadan çekip giderler öylece. Geride onlara hesap sorabilecek kimse kalmamıştır çünkü, tıpkı kahramanımızın başına geldiği gibi, hepsi ''susturulmuşlardır.''

  Sömürge devletler ve onların yönetimindeki insanlar için çağlar boyunca sadece kan, vahşet ve gözyaşı olmuştur ve bu düzen bu şekilde sürmeye de devam edecektir. Bu açıdan bakıldığında Coetzee'nin bir distopyadan ya da hayali bir takım şeylerden bahsettiğini söylemek son derece yanlıştır. O, saf bir şekilde realiteyi ortaya koymuştur. Beklenen barbarlar hiçbir zaman gelmeyecektir ancak birileri barbar olarak nitelendirilmeye ve başka birileri de bu sebeple acı çekmeye devam edecektir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder