31 Temmuz 2013 Çarşamba

Bir roman olarak ''Silmarillion''


  Daha önce, Silmarillion'un bir Dünya'nın yaratılış destanını anlattığından bahsetmiştik. Ulu İluvatar'ın Yüce Arda'yı yaratışının hikayesine de ucundan kıyısından değindim. Peki, bu yaratılış öyküsü nereye bağlanıyor ve Güç Yüzüklerinin Öyküsü nasıl başlıyor, ya da daha doğru bir ifadeyle, Silmarillerin öyküsü nerede bitip, hobbitlerin ve yüzüğün öyküsü nerede başlıyor?

  Silmarillion, çok komplike bir roman. Bu haliyle okunması da çok zor, kabul etmek gerekir ki. Dünya üzerindeki okuması en zorlayıcı metinlerden birisi kesinlikle, ki bu haliyle de tekniğinin kusurlu olduğunu belirtmek gerekir. Diyalogların düşük ve betimlemelerin çok olduğu bir öykü bu. Ayrıca çok büyük bir zaman dilimini kapsıyor. Zaman öncesinden, 1.Çağ, 2.Çağ ve 3.Çağ'ın tamamını kapsıyor zaman dilimi olarak. Ayrıca çok sayıda karakter bulunduruyor içinde. (Bu karakterleri ve simgeledikleri mitleri bir sonraki yazıda ele alıcaz. ;)) 680 küsur sayfalık romanın, son 60 sayfasının isimler sözlüğü olduğunu belirtmem, yeterli olur sanırım. Bu yüzden de, kişilerin bir çoğu havada kalıyor ve isimlerini öğrenmek bile başlı başına bir problem haline geliyor. Ancak kişileri öğrenmeyi becerebilseniz bile, ırkları karıştırmamanız çok zor. Hele hele, işin içine, Valar, Maiar ve Numenor da girince, karakter deryasından herhangi bir kişinin Eldar ırkının Numenor soyunun hangi boyundan olduğunu anlayabilmek neredeyse imkansız. Ancak buna rağmen, temel olarak öğrenmeniz gereken karakterleri öğrenme konusunda sıkıntı olmuyor, çünkü önemli kişilerin isimleri romanda çok sık geçtikleri için, sözlükten bir iki kez baktıktan sonra, akıla kazınıyor. (İluvatar,  Manwe, Melkor, Morgoth, Ungoliath, Ingwe, Feanor, Elrond, Galadriel, Turin, Tuor, Hurin, Aule, Beren, Luthien, Earendil, Tulkas, Ulmo, Orome, Glorfindel, Glaurung, Sauron, Melian, vs. vs.) Ancak J.R.R.Tolkien'in en büyük başarılarından birisi de, burada yatıyor: Bu derece büyük bir karakter karmaşasını, inandırıcılığını bir kez bile sorgulatmadan okuyucusuna kabullendiriyor. Ayrıca, öyküde belki de sadece bir kez geçen bir elfin bile, arka planı ve kişilik özellikleri öyle güzel oturtulmuş ki, okuduğunuz bu hayali evrene inanmakta hiç zorlanmıyorsunuz. Uzun süre okuduktan sonra, kitaptan gerçek dünyaya döndüğünüzde, hangisinin gerçek olduğunu bile düşünebilirsiniz, şahsen çok sık yaşadım bu durumu.



  Romanın içinde, 5 farklı öykü bulunuyor. En ön planda olan ve kitaba ismini veren öykü, Silmarillerin Öyküsü, yani Quenta Silmarillion. Bu öykü, önceki yazımda da bahsettiğim gibi, bilge bir elf olan Feanor'un, Orta Dünya'nın ışık kaynağı olan Valinor'daki Ulu Ağaçlardan(ne yalan söyliyim, ismi gelmedi şimdi aklıma. :) ) Silmariller yapması ve bunları düşmüş bir Valar olan Ulu Melkor'un çalmasıyla oluşan olayları anlatır ki, kitabın en can alıcı bölümleri de bunlardır. Bu bölümün içinde, kendi başına bile kitap olabilecek (ki bunlardan birisi zaten kitap olmuştur.) bir çok ''derkenar'' tadındaki öyküler de vardır ki, her birisi kendi alanında en usta eserlere taş çıkartacak denli başarılılardır. Benim açımdan bu bölümlerden en kalitelileri, ''Turambar Turin'e Dair'', ''Beren ve Luthien'e dair'', ''Earendil'in Yolculuğuna ve Gazap Savaşı'na Dair'' ve ''Tuor'a ve Gondolin'in yıkılışına Dair'' den oluşur. İçlerinden Turambar Turin'in öyküsü, 2006 yılında ''Hurin'in Çocukları'' ismiyle 300 küsur sayfalık bir roman olarak da ayrıyeten yayınlanmıştır ki, Silmarillion'dan önce onu okuduğum için, Silmarillion'u okurken bana çok büyük katkıları olmuştur. Bu öykülerden özellikle Beren ve Luthien'in öyküsü, en yürek burkan ve en acıklı, ayrıca en güzelidir. Sadece o kısacık bölüm bile, yalapşap aşk romanlarından kat be kat be kat üstün. Ayrıca Aragorn ve Arwen aşkından daha acıklı ve hüzünlü. Ayrıca bir dip not olarak, Tolkien ve eşinin mezar taşlarında Aragorn ve Arwern değil Beren ve Luthien yazdığını da belirtmek isterim.

  Silmarillion'un diğer parçaları, Ainulindale, Valaquenta, Numenor ve Güç Yüzüklerine Dair'den oluşur. Ainulindale'de, İluvatar ve Ainur'ın birlikte Orta Dünya'yı, Arda'yı ve Elf/İnsan ırklarını yaratışları anlatılır. Valaquenta'da, Valar ve Maiar ırklarının özellikleri  tanıtılır ve 11 Valar ile birlikte bütün Ainur tek tek okura tanıtılır. Ayrıca öykünün kötüsü, Valar eskisi Melkor/Morgoth da bu bölümde okurun karşısına çıkar.

  Numenor, Silmarillion'dan sonraki bir bölümdür. Silmarillion'la diğer iki kısım gibi bir göbek bağı olmamasına rağmen aynı evrende geçtikleri için külliyatı tamamlayıcı bir işlev görür. Bu kısımda, Valinor'da yaşayabilmek için isyan eden Numenor'ların (Elrond ve Arwen de bir Numenor'dur.) düşüşü ve Orta Dünya'ya sürülmeleri konu alınır. İçeriğinde sosyal mesajın en çok hissedildiği kısımdır ayrıca Numenor'un öyküsü.



  En sondaki Güç Yüzüklerine Dair, okura Yüzüklerin Efendisi'nin geniş bir özetini sunar ve Silmarillion ile Yüzüklerin Efendisi arasındaki kayıp halkaları tamamlar. Bu anlamda Silmarillion'un hemen ardından okunması ile, bilinen bir öyküye, çok daha farklı bir gözle bakmanın deneyiminin verdiği mutluluğu tam anlamıyla hissedebilirsiniz.

  Güç Yüzüklerinin Öyküsü, Orta Dünya'nın en anlamlı savaşlarından olsa da, en küçüklerinden biri aynı zamanda. Bu denli gözümüzde büyüttüğümüz bu öykünün, (bahsettiğim tarihsel anlamda bir öykü, yanlış anlaşılmasın.) aslında yapbozun sadece bir köşesini oluşturduğunu öğrenmek, gerçekten çok şaşırtıcı.Ancak ufuk açıcı ayrıca. Yüzüklerin Efendisi'nin ortaya koyduğu Sanayi eleştirisini bilmeyen yoktur, sağır sultan bile duydu artık. Silmarillion okunduğunda, bu tarz okumaların altları daha net doluyor, ve Yüzüklerin Efendisi çok daha fazla anlam kazanmış oluyor. Şahsi tavsiyem, ne kadar çok okumuş olursanız olun, Silmarillion'un ardından kısa bir süre sonra Yüzüklerin Efendisi'ni tekrar okumanız gerektiğidir. O halde birçok parça yerine daha doğru oturur ve ayrıca Silmarillion ile olan, hiç bilmediğiniz bağlar yüzünüzde gülümsemelere yol açabilir. (Shelob'un Ungoliath'ın soyundan gelmesi, Cücelerin Moria madenlerine olan bağlılığı, Elrond ve Galadriel'in bilgeliğinin kaynağı, Orman Elflerinin güvensiz yapıları, Elf-Cüce kavgasının kökeni, Ejderha Smaug'un atası, Minas Tirith'in yükselişi ve Minas Morgul'un çöküşü vs.) Şahsen ben de, en kısa zamanda Yüzüklerin Efendisi külliyatına, Hobbit'le birlikte tekrardan el atmayı ciddi olarak düşünüyorum.

  Sonuç olarak, Silmarillion'un roman olarak teknik anlamda biraz kusurlu olduğundan bahsettim, ama Silmarillion'un bir kutsal kitap olduğu konusunda sizinle daha önceden anlaşmıştık zaten. Hiçbir Kutsal Kitapta diyalogların yer kaplamadığını göz önüne aldığımızda, Silmarillion'un durumu da hoşgörüyle karşılanır her halükarda. Ayrıca içinde barındırdığı müthiş ötesi öyküler ve kurguyla, bu teknik yapısıyla bile en üst düzey romanlar arasına çıkıyor rahatlıkla.

  Tolkien, 1950'li senelerin bağnaz edebiyat çevrelerinde, böylesi fantezi ürünü eserlerle uğraştığı için, dostları tarafından çok aşağılanırmış. Hatta bir keresinde, cemiyet içerisinde bir dostu, kendisi hakkında ''o anca çocuk kitapları yazar.'' deme cüretini bile göstermiş. Yıl 2013, kendisine dil uzatanların isimleri dahi bilinmezken, çocuk kitaplarının üstadı başımızın üstünde. Toprağı bol olsun.

  Rahat uyu üstad, sana dil uzatma cüreti gösterebilecekler henüz dünyaya gelmediler. Biliyoruz gittiğin yerlerde çok mutlusun, yanında Luthien'in var ne de olsa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder