İvan İlyiç'in ölümü, kısa olmasına rağmen gösterişsiz bir roman değil. Tolstoy'un yaşadığı sıkıntılı ve buhranlı geçen yılların ardından girdiği depresyon sırasında kaleme aldığı roman, umut ışığının olmadığı ve mutlak sondan başka sonucun (ölüm) bulunmadığı bir atmosfere sokuyor okuyucuyu. Ve İvan İlyiç vasıtasıyla, okurların kendisiyle hesaplaşmasına yol açıyor.
Tolstoy, sizleri en korku duyduğunuz şeyden yakalar romanında: Ölümden. Bir solukta bitecek bir uzunluğa sahip roman boyunca (85 sayfa) sizleri ölümü düşünmeye davet eder. İvan İlyiç'in ölmesiyle, kendi ölümünüzün gerçekleştiğini sanır ve kendi sefil hayatınızdan kurtulmayı başardığınız için mutluluk duyarsınız. Ancak hayat ne acıdır ki, kitabın kapağını kapattığınızda, alçak hayatınızı yaşamaya devam edersiniz. Ne trajedi ama! Tolstoy'un sizinle için için dalga geçtiğini düşünür ve sinirlenirsiniz. Çünkü Tolstoy, ölümü olabilecek en yalın haliyle almış ve önünüze koymuştur.

Daha sonraları romanın merkezi, İlyiç'in ölümle yüzleşmesine kayar ki asıl enfes yeri burasıdır. Artık nasıl olup da ölüm döşeğine düştüğünün bir önemi yok. Önemli olan, değişen şartlar altında, ailesiyle ve arkadaşlarıyla giderek iletişimsizlik yaşamaya başlamasıdır.İlyiç fark eder ki aslında kimse birbirini gerçekten anlamıyor, dinlemiyor. İşte bu noktada Tolstoy iyice coşar ve önce klişe gibi gözüken, sonra da epey derin ve manalı bir hale gelen şu saptamalarla romanını ölümsüzleştirir:
Klasik toplumun değer yargıları tamamen çarpıktır, çünkü ideal bir bireyin tanımı ölüm gerçeği gözönüne alınmaksızın yapılmıştır. Toplumun hayatın amacı sorusuna verdiği cevap, yani maddi başarı ve çoğu zaman y

İvan İlyiç de bu perspektifden bakınca, ilk defa hayatının ne kadar anlamsız olduğunu, onu hep toplumun yapay ve yüzeysel değer yargılarına göre yaşayıp harcamış olduğunu fark eder. Sadece çocukluğundaki ve ilk gençliğindeki bazı samimi anlar ona gerçek görünür, kalan her şey ölümün gölgesinde anlamsızlaşır.
Dolayısıyla Tolstoy, bilgelik için, hayat hakkında doğru saptamalarda bulunup yüzeysel değer yargılarından kurtulabilmek için, ölümü kavramanın gerekliliğini gösteriyor. Tıpkı arka bahçesinden dışarıya hiç çıkmamış birinin, başka ülkelere seyahati esnasında ufkunun açılması gibi, ölüm de hayatın anlamını berraklaştırıyor. Ve bu berraklıkla hayat yeniden başlıyor. İvan İlyiç'in en sonunda ''Ölüm bitti.'' demesi de bu yüzden. Çevresinde bekleşen akbabalar aslında ölü olanlar; sürünün içinde kendi hayatlarını konformizmle boğarak öldürmüşler. Kendisi ise uykudan uyanmış ve yeni bakış açısıyla yaşamaya yeni başlamış.....
Altı Çizilesi
- Toplum içinde giderek yükselirken, meğer hayatta hızla aşağı düşüyormuşum.
- İnsan saygı görmek için mutlu bir evlilik sürdürmek istiyorsa, -tıpkı memurlukta yükselmek gibi- mutlaka bir taktik belirlemeli ve ona göre hareket etmelidir.
- Fakat hiç olmazsa sebebini anlayabilseydim! Bu da olmuyor... Gerektiği gibi yaşamamış olsaydım neyse, aklıma yatardı. Ama böyle bir şeyi nasıl kabul ederim?
- Aslında her şey pek zengin olmayan insanların zenginleri taklit etmesinden ibaretti.
- Ölmek üzereyken etrafını saran bu yılanlar ne kadar aşağılıktı!
- Henüz evleneli bir yıl bile olmamıştı ki İvan İlyiç, evliliğin insana küçük mutluluklar getiren zor bir iş olduğunu anladı.
KÜNYE
Kitap İsmi: İvan İlyiç'in Ölümü
Yazar: Lev Tolstoy
Yayın Yılı: 1996
Yayınevi: Can Yayınları 7/10
Sayfa Sayısı: 85
Baskı: 4.Baskı
çok güzel bir inceleme olmuş bu.
YanıtlaSil